11. GÜN: "YİTİK"

143 18 0
                                    

Günün Şarkısı: Feridun Düzağaç 🎤 Alev Alev

11. GÜN: "YİTİK"

***

"Alev alev yandığım doğru.
Küllerimden doğar mıyım sana doğru?"

Şubat'ın 13'ü

Merhaba defter,

Kusuruma bakma, gelemedim yanına nicedir. Sınav yaklaşıyor, bu yüzden kafamı kaşıyacak vakit bulamıyorum çoğu zaman. Trabzon'da geçirdiğim tatlı tatilim biteli birkaç gün oluyor. Okullar başladı bile çoktan. Ve biz, söz vermemize rağmen gidemedik yeniden Of'a. İçimde kalmadı desem yalan olur. İstediğim gibi gezememiştim bile.

Ateş'le de karşılaşmadık o günden sonra, zaten ertesi gün Giresun'a gittim, anneannemin yanına. Biraz yalnız kalmak iyi gelmişti. Alucra'nın yaylavari, büyük ağaçlarının olduğu yemyeşil köyü, hem fiziksel olarak hem de fikirsel olarak dinlenmemi sağlamıştı. Sanırım Karadeniz'in en çok yeşilini özleyeceğim. Ve dağ kokusunu. Yüzüme çarpan soğuk havada içimi ısıtacak sıcak çayı ve mısır ekmeğini.

Okul saati yaklaşınca akşamdan ütülenmiş beyaz gömleğimi ve eteğimi geçirdim hızlıca üzerime. Üşümemek için altına kalın külotlu çorap da giydim. Üzerime siyah bol kapşonlu hırka giyip kahvaltı eden annemlerin yanına gittim.

Ağzına huysuz tavırla yumurta atan Yiğit'in yanağına bir ısırık bırakıp, "Günaydın balım," dedim saçını karıştırarak. Huysuzluğu daha da artıp, "Anne, al şu kızını başımdan," diye cırladı. Yani büyüyüp erkek adam olacak ama içinde Raziye teyze var yeminle.

"Seni sevende kabahat," dedim ağzıma aceleyle birkaç domatesi aynı anda atarak. Domatesler boğazımda kalınca babam sertçe sırtıma vurup, "Yavaş ye kızım, önünden alan yok ya," dedi. Eli de ağırdı hani, acıtmıştı.

"Geç kalıyorum o yüzden," Kolumdaki gümüş saate baktım, yediydi. Derse yarım saat vardı. "Ben çıkıyorum, görüşürüz."

Çantamı sırtıma atıp mutfaktan çıkarken annem söyleniyordu yine, klasik anne konuşması işte. Hitabeti genişti kadının maşallah. "Ee, sen bir yemedin ki," dedi hayıflanarak. Ben bir yandan onu dinliyor, bir yandan da botumun fermuarını çekmeye çalışıyordum. "Al şunu da al, aç kalırsın şimdi oralarda sen."

Ağzıma tıkmaya çalıştığı vişne reçelli ekmeği çiğnerken, "Ay anne," dedim. "Gören de askere gidiyorum sanır, okula gidiyorum altı üstü."

Asker, kelimesi annemin zayıf noktasıydı. Keşke söylemeseydim, gözleri dolu dolu olmuştu hemen. Aklıma aniden ağabeyimin vurulduğu zaman geldi. Ya ona da bir şey olsaydı, Melek'ten sonra nasıl dayanırdı annemin yüreği bu acıya? Allah'ım sen bu acıyı anneme tekrar yaşatma ne olur.

"Derslerinden," dedi ağlamamak için kendini sıkarak. Gidip sarıldım hemen, yufka yürekliydi benim annem, hemencecik dolardı gözleri. Ona çekmiştim galiba. "Gözlerini ayırma. Şu sınavın hakkını ver hayırlısıyla."

Arkamdan ettiği dualarla çıktım evden. Kreşin önünden geçerken Suna'yı gördüm. Yiğit'i bıraktığım birkaç sefer konuşmuştum bu tatlı kızla. Çok bilmiş bir çocuk olduğundan bizim safoz Yiğit'i parmağında oynatıyordu gerçi ama olsun. Bukleli sarı saçları ve yeşile kayan mavi gözleriyle çok güzel bir çocuktu.

ASYA'NIN AYNASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin