Günün Şarkıları:
Deniz Tekin 🎤 Sezenler Olmuş
Vega 🎤 Bu Sabahların Bir Anlamı Olmalı14. GÜN: "ZAMAN"
***
"Seni yerlerde, göklerde bulamazlarken,
Bende gizli olduğunu sezenler olmuş.
Aramızda dağlar, yollar, yıllar var iken;
Beni sana sımsıkı sarılı görenler olmuş."Nice zaman sonra, Eylül'ün 21'i
Merhaba defter,
Yanına gelmeyeli bir yılı geçti. En son yazdığımda rüzgarlı bir mayıs gecesiymiş, sayfalarını karıştırınca farkına vardım. En son cümlemde dahi ondan bahsetmişim. Ne hazin bir veda ama. Tamı tamına bir yıl ve dört buçuk ay. Kara çekik gözleri görmeyeli, bir yıl ve dört buçuk ay. Onu unuttum sanalı geçen bir yıl ve dört buçuk ay.
Onu unutmadığımı ve asla unutamayacağımı anladığım bir yıl ve dört buçuk ay.
Bu bir sene içerisinde seni yalnızlığa terk ettiğim tavan arasında üstünü toz kaplamış defterim, tıpkı yıllanan yaşanmışlıklarım gibi. Bu bir yıl içerisinde olan en güzel şey belki de şudur: tıpı kazanmam!
Evet, yanlış duymadın. Ben artık bir doktor adayıyım. 'Dr. Asya Karay' olacağım beş sene sonra inşallah. Bu hâyâli o kadar uzun zamandır kuruyordum ki. Bir yanım hep buruk kalsa da içim kıpır kıpırdı yine de.
Bana ihtiyacı olan bir sürü insan vardı dünyada. Açlıkla baş etmeye çalışan çocuklar, savaş ortasında kalan hasta kadınlar, ölümün pençesinde olup, bu dünya ile ahiret arasında salıncakta sallanır gibi gidip gelen yaşlılar... Hepsine yardım etmek adına didinip duruyordum bir yıldır. Belki hepsine el uzatamazdım, belki herkese ilaç olamazdım. Ama ne kadar faydam olursa o kadar iyiydi.
Tıp fakültesini kazandığım şehir, Ankara'ydı. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde bu yıl ikinci sınıfı okuyordum. Aslına bakarsan, Ankara'yı tercihlerimin en başına çekme nedenim, Ateş'in de Ankara'da olmasıydı fakat bu bir yılda her şey o kadar değişmişti ki. Sonradan öğrendiğime göre baştan beri istediği bilgisayar mühendisliğini kazanmıştı. O zeki biriydi ve çok çalışkandı, istediğini kazanacağını adım gibi biliyordum zaten.
Ağabeyimler de Ankara'da yaşıyordu ama asker lojmanları fakülteye ziyadesiyle uzak olduğu için öğrenci evinde kalıyordum. Bu benim elde ettiğim en büyük şans falandı herhalde. Sadece hafta sonları ağabeyimlere geçiyordum. Feryal abla ile sohbet etmek ve İshak Yaman'la oynamak çok eğlenceliydi.
Bu senden ayrı kaldığım sürenin getirdiği bir diğer sürprizi ise; İshak Yaman'dı. Ben sınava girdikten birkaç gün sonra öğrenmiştik Feryal ablanın hamile olduğunu. Bu iki güzel haber sevinç patlaması yaşatmıştı aileye. Sadece annem, babaanne olmaya pek hazır değildi. Kadın da haklı sonuçta, daha kırk altı yaşına yeni girmişti. Ama İshak Yaman'a gözü gibi bakıyordu. Tahminimce onu kaybettiğim küçük kız kardeşimin yerine koymuştu. Ben de öyleydim galiba.
Çünkü İshak Yaman, sapsarı saçları ve deniz rengi gözleriyle küçük bir Melek'ti adetâ. Ona her baktığımda yüreğimi burkan bir tanıdıklık hissi sarıp sarmalıyordu bedenimi. Çok şeker bir oğlan çocuğuydu.
İsim konusu evde apayrı bir tartışma yaratmıştı. Annem inatla dedemin adını koymak isteyince, ağabeyim; "Ben çocuğuma Dursun ismini koydurmam anne," demişti celallenerek. "Hiç küçücük bebek, 'Dursun, gel oğlum.' diye sevilir mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASYA'NIN AYNASI
RomantizmO, Ateş'ti. Kaçsam donacaktım, dokunsam yanacaktım. Ben de Rumi'nin dediğini yaptım. Hamdım, piştim, yandım. * 11.08.19