Bölüm Şarkısı: Ayla Dikmen 🎤 Anlamazdın
2. GÜN: "İMKANSIZ"
***
"Anlamazdın, anlamazdın.
Kadere de inanmazdın.
Hani sen acı veren kalpsizlerden olamazdın?"Ekim'in 13'ü
Merhaba defter,
Bugün gökyüzü ağlıyor. Hem de çok fazla. Sanki onun da bir derdi varmış da onu akıtıyormuş gibi. Sanki akan her bir yağmur damlasında benim içimdeki sıkıntı da benden çıkıp evrene yayılıyormuş gibi hissediyordum. Sanki bu yağmur benim derdimi de alıp gidecekmiş gibi.
Kalbimdeki ağır sıkıntıyla daha çok gömdüm kendimi ceketime. Soğuk hava yüzüme işliyordu. Bu otobüs de gelmek bilmiyordu. Okul eteğine biraz daha lanet ederek üşüyen bacaklarım ısınsın diye olduğum yerde zıplamaya başladım. Biraz daha zıplarken birden donup kaldım yerimde. Onun benim beklediğim durakta ne işi vardı?
Midem alt üst olurken sessizce kenara çekildim. Umarım beni keklik gibi sekerken görmemiştir. Başımı usulca ona doğru döndürürken içimi yine bir heyecan kaplamıştı.
Başını yukarı kaldırmış, gökyüzüne çevirmişti. Sanki o da benim gibi anlamıştı gökyüzünün kederini. O böyle davrandıkça bilmiyordu ki ben ona daha fazla çekiliyordum. Kalbimi daha da hızlı artırıyordu. Yağmur daha hızlı yağarken onun gece gibi simsiyah dalgalı saçları da hızla ıslanıyordu. Üstündeki okulun gri pantolonu bile onda çok güzel duruyordu. Siyah ince bir ceket giymişti. Çantası tek omzundan sarkıyordu. Gözlerini kapatmış öylece duruyordu karşımda. Hem otobüs gelir diye hem de -yalana ne gerek var- ona daha yakın olmak için ona doğru birkaç adım attım. Şimdi yan yana duruyorduk. Burnuma deniz kokusu dolunca gülümsedim. Onun bu parfümünü daha öncesinde çok yerde araştırmıştım. Bulamamıştım ama benzerine rastlamıştım bir yerde. Görür görmez de almıştım. Sırf onun kokusu etrafımda olsun diye. Böylece kendimi ona daha yakın hissediyordum.
Ben dalmış bir şekilde onu izlerken birden gözlerini açıp bana baktı. Göz göze gelince utanarak başımı başka tarafa çevirdim. O sırada gelen otobüsü görünce nasıl sevindim bir bilsen defter! Öyle çok utanmıştım ki. Herhalde uzun bir süre Ateş'in yanına yaklaşamayacaktım.
Geçen haftaki olan olaydan sonra akbilimin dolu olmasına özen gösteriyordum. Hemen basarak arkalardaki boş koltuğa oturdum. Bindiğim bu hat genelde boş oluyordu. En uzun hatlardan biri olduğundan binenlerde hep aynı kişiler oluyordu. Boş yer açısından şanslıydım yani.
Kulaklığımı takıp geçen gün hazırladığım müzik listesinden rastgele bir şarkı açtım. Başımı cama yaslayarak yola baktığım anda karşıma oturan kişiyle şaşırma konusunda seviye atladım. Az önceki rezilliğimden sonra ondan kaçtıkça sanki peşimden geliyordu. Hayır yani, röntgenci gibi dikizlemiştim çocuğu resmen.
O da benim gibi çantasından kulaklığı çıkartıp bana alttan bir bakış atarak telefonuyla ilgilendi. Yeniden cama bakarak müziğe verdim kendimi. Bilmiyordu ki ben camdan yolu değil, onun cama yansıyan gölgesini izliyordum. Aslında ben hep onu izliyordum, O hiç bilmiyordu. Bu da benim hayatımdı işte. Platonik takılıyorduk.
Bir anda gelen cesaretle ona bakarken onun da bana baktığını fark edince panikle ne yapacağımı şaşırdım. O an saf halimle telefonumu düşürdüm. Kulaklık takılı olduğundan bende telefonla beraber yere eğildim. Kulaklığın ucunu kulağımdan çıkartıp telefonu almak için eğildim. O sırada o da almak için elini uzatınca eli elimin üstüne kapandı. Başımı kaldırıp cesurca gözlerine baktım. O da benim korkudan açılan lacivert gözlerime bakıyordu. Gülümseyerek -gülünce yanağında açığa çıkan kocaman gamzesi ile- bana bakınca ben de ona gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASYA'NIN AYNASI
RomansaO, Ateş'ti. Kaçsam donacaktım, dokunsam yanacaktım. Ben de Rumi'nin dediğini yaptım. Hamdım, piştim, yandım. * 11.08.19