Günün Şarkısı: Mavi Gri 🎤 Ben Sende Yandım
7. GÜN: "YANGIN"
***
"Ben sende yandım, sende söndüm,
Çıkar yol bulamadım bu sensizliğe.
Geceler doldu içime, cevap veremedim,
Sadece gözyaşlarım kaldı sayfalarda."Aralık'ın 14'ü
Merhaba defter,
Kaç gündür gelemiyorum yanına kusura bakma. Ama başım o kadar kalabalıktı ki anlatamam. Yok düğündü, yok şuydu buydu derken bir türlü fırsatını bulup yazamadım sana. Evet ağabeyim evlendi, hem de çok güzel bir düğünle. Peri masalı gibi bir geceydi defter, sanki onlar da iki masal kahramanıydı. İkisi adına da çok mutluydum. Şimdi evlerine yerleştiler, onlar için vuslat zamanı. Benim içinse hasret bakî.
Okula gidiş yolunda dahi değişen hiçbir şey yoktu. Hafif hafif atıştıran kar, kabanımı ıslatıp üşümeme neden oluyordu. Oysa içim, ateşler içinde yanıyordu. Bu nasıl bir çelişkiydi böyle defter?
Aklımda yine o, kulağıma dolan hüzünlü müzik eşliğinde indim otobüsten. Uzun zamandır ne yüzünü görüyor ne de kokusunu alıyordum. Sahi ne kadar olmuştu onlardan kaçalı? Doğruya doğru, kaçıyordum. Hem de ne kaçmak. Kantine çay almaya gitsem de Ateş'i görsem toz oluyordum hemen. Ya da spor salonunda Rüzgar'a rastlasam arkama bile bakmadan var gücümle kaçıyordum oradan. Zaten çoğu teneffüm kızlarla kütüphanede geçiyordu. Harıl harıl çalışıyorduk sınava. Çünkü bu sınav bizim hayatımızı şekillendirecek, umut kapısını açacaktı. Dünya, hâyâlini kurduğu diş hekimliği muayenehanesini açacak, Beyza istediği gibi fizyoterapist olacaktı. Ve ben... Ben. Kendine ışık tutamayan ben, açlığa sürüklenen çocukların ışığı olmak istiyordum. Savaşlar yüzünden ölümün kıyısından dönen çocuklar, kadınlar, daha neler neler defter. Bunları anlatıp seni üzmek istemiyorum aslında ama kimsenin görmediği bir gerçeklik bu. Bu vahşet hâli ise gitgide büyüyor mavi gezegenimizde. Üstelik kimse de dur, demiyor. Doktor olacaktım, kendim için değil, insanlık için. Çünkü insanlık ağır yaralı bir hasta gibi son yıllarda.
Aklımda gelecek planları ile topladım kitaplarımı sıranın altından. Ne ara geçmişti onca ders hiç farkına varmamışım. Beyza koluma girerek beni yine okulun kütüphanesine yönlendirdi. Okulun en güzel yeri orasıydı ama iki gün evvel kaloriferi bozulmuştu. Hafta sonu tamirci geleceği için iki gündür buz gibiydi. Bu yüzden de kimse gitmiyordu. Bizde hırkalara yapışıp gidiyorduk çünkü koca okulda tek sessiz yer orasıydı.
Dünya'yı itekleye itekleye soktum içeri. Onda dolaşım bozukluğu vardı bu yüzden de her zaman üşürdü. Üstünde hem kendi kalın poları hem de sevgilisi Ahmet'ten aldığı yün hırka olmasına rağmen "Donuyorum!" diye feryat figan ediyordu.
Hep beraber dağıldık etraftaki masalara. Aramıza özellikle birkaç raf girmesine özen gösterir olmuştuk son günlerde yoksa bir araya gelir gelmez sohbet etmeye başlıyorduk. Benim çalıştığım masaya ilerledim usulca. En köşede kalan ufak bir masaydı. Üstündeki lambayı kenara itip kitaplarımı yerleştirdim. Öğle arasından sonraki iki dersimiz boştu, bizde bu fırsatı değerlendirmiştik. Hızlıca bir kimya testi açıp çözmeye başladım.
Bir süre sonra tam yorgunluktan ensemi çıtlatıyordum ki birisi gelip karşıma oturdu. Okul gömleğinin altından balıkçı yaka siyah kazak giymiş biriydi. Yüzü görünmüyordu çünkü kucağında taşıdığı onlarca kitap gizlemişti kendini. O, anlamadığımı sansa da ben kokusundan tanımıştım her zamanki gibi. Bu oydu, benim kokusundan tanıdığım adam. İki haftadır kaçtığım fakat kaçtıkça çekimine kapıldığım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASYA'NIN AYNASI
RomanceO, Ateş'ti. Kaçsam donacaktım, dokunsam yanacaktım. Ben de Rumi'nin dediğini yaptım. Hamdım, piştim, yandım. * 11.08.19