Günün Şarkısı: Grup Abdal 🎤 Kirpiğin Kaşına Değdiği Zaman
18. GÜN: "NEFRET"
***
"Kirpiğin kaşına değdiği zaman,
Bekletme sevdiğim vur beni, beni.
Gönlümde duygular ateş saçanda,
Ateşten gömleğe sar beni, beni."Ekim'in 3'ü
Merhaba defter,
Sana yeniden yazmaya başlamakla ne iyi yapmışım canım defterim. Başımda çok fazla problem var, ama ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok. Keşke Dünya burada olsaydı, bana akıl verirdi.
Ne yapmalıyım? Bir yardım et defter, bir el uzat bana. Unutamıyorum, yapamıyorum işte. Yaşıyorum, mutluyum, güzel bir üniversite hayatım var, depresif değilim. Ama aklıma düşüyor sonra, ne yapacağımı şaşırıyorum. Ona gitmeye niyetlensem vicdanım yaralanıyor; gitmesem gönül razı değil. Bu işin sonu nereye varıyor defterim?
Dudaklarımın ucunda gülüşü olan adamı nasıl unutabilirim? Ben onu gülüşünden öptüm dün gece. Mutluluğu dudaklarımın ucunda nefesime karışırken ben ondan uzak kalmayı başaramazdım. Bunu yapabilecek kadar güçlü değildim.
Pamir ile bunu konuşabilirdim. Biliyordu sonuçta her şeyi, anlayış gösterirdi. Ağabeyimin kına gecesindeyken bana destek olmuştu, ağladığımı gördüğü için. Belki kibirli biri olabilirdi fakat kötü biri değildi hiç. Bakalım nasıl bir çıkar yol bulacaktım?
"Şimdi önünüzdeki klasik mikroskopları bırakın arkadaşlar. Elektron mikroskobuna geçiyoruz," diyerek düşünce dünyamdan sıyırıp aldı beni, histoloji profesörü. Elime taktığım kirlenmiş eldivenleri çıkartıp yeni steril eldivenler aldım. Aklım dersteyken biraz olsun dağılıyordu, fakültede olmayı seviyordum.
Kocaman laboratuvarda altmış kişi belli gruplara ayrılarak elektron mikroskoplarının başına geçtik. Klasik mikroskoplar kırk kat küçüğü gösterirken, elektron mikroskobu viral DNA'ları görmemize dahi imkan veriyordu. Alfabetik sıraya göre inceleme yaptığımız dört kişilik ekipte masa başına ilk ben oturarak pnömoni -zatürre- bakterisini incelemeye başladım.
"Biraz daha yaklaşın çocuklar," diye direktif verdi Profesör Meryem Hoca. "Önünüzdeki canlının pilusları sizi zorlayacaktır. Aldanmayın, daha dikkatli görmeye çalışın."
Tam incelememi bitiriyor, sıradaki arkadaşıma yer veriyordum ki Meryem Hoca'nın sesini ensemde duydum. Beni izliyordu. "Asya," diye seslendiğinde başını kaldırıp etrafımı taradım. Böyle durumlarda aşırı utanıp gerilen biriydim. Terleyen avuç içlerimi üzerimdeki önlüğe sürterek başımda duran ellili yaşlardaki kadına baktım.
"Efendim hocam?" dedim saygılı olmaya çalışarak.
Kadın yanıma yaklaştı önce büyük bir ciddiyetle. Sonra yüzünde asılı kalmış sert ifadesi yerini anaç bir tebessüme bıraktı. "Sana bir görev veriyorum," dedi elini omzuma koyup destek olur gibi. "Pnömoninin halkasal DNA'sının kodonlarını çıkartır mısın? Bütün protein sentezinde kullanılanları?"
Gözlerimin korku ve panikle kocaman açıldığını hissettim. Bu beni aşan bir görevdi. Endişeli bir şekilde elimi kolumu sallayarak, "Hocam yapmayın," dedim. Neden sonra kendime gelen o doktor özgüveni ile ekledim. "Benim alanım değil bu. Ben tıp okuyorum, sizin verdiğiniz bu görev genetikçilerin işi. Kalıtım benim görevim değil ki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASYA'NIN AYNASI
RomanceO, Ateş'ti. Kaçsam donacaktım, dokunsam yanacaktım. Ben de Rumi'nin dediğini yaptım. Hamdım, piştim, yandım. * 11.08.19