Günün Şarkısı: Eski Bando 🎤 Sensizliğin Acısı Dudaklarımda
8. GÜN: "KARA"
***
"Hiç bilmezdim, umut üzermiş.
Hâyâl etmek de pek güzelmiş.
Sensizlik gelinceye kadar aklıma."Ocak'ın 29'u
Merhaba defter,
Yanına gelip de sana yazmadım diye bana darıldın mı sevgili defterim? Ne olur sen de darılma bana. Senden başka beni anlayan kimsem yok ki. Sen olmazsan kime içimi döküp bir nebze olsun rahatlarım ben? Kızma bana ne olursun.
Bir ay oldu neredeyse, belki de daha fazla. Bu bir ay oldukça kötüydü, o denli kötüydü ki yanına gelip de sana anlatmak dahi istemedim. Rüzgar ertesi gün olup da kendi benliğine kavuşunca çok özür dilemişti, pişman olduğunu biliyordum. Ama ben de oldukça şaşırmıştım, ondan böyle davranışlar beklemiyordum. Kalbimi kırmıştı fakat ben de onun kalbini kırmıştım. Ödeşmiş sayılırdık. İki yaralı insan, acısının intikamını fazla fazla almıştı.
Karne tatiline gireli iki gün olmuştu, moralimin bozuk olduğunu gören annemler sınav öncesi kendime geleyim diye beni memlekete göndermişti. Uçağa hiç binmediğim için biraz korkuyordum. Otobüsle gitmek istemiştim. Yarım saate kadar da ilçe merkezine varmış olurduk herhalde.
Bir süre sonra, "Sayın yolcularımız, Sürmene'de inecek olanlar eşyalarını alabilirler. Geldik," diyen genç muavinin sesi ile üstümüzde duran eşya dolabından el çantamı aldım. Zaten evde kıyafetim olduğundan çok bir şey almamıştım yanıma. Kabanıma sıkı sıkı sarılıp indim otobüsten. Ninemlere haber vermemiştim. Sürpriz yapacaktım. Bu yüzden de garip hissediyordum kendimi, eve nasıl gidecektim acaba? Daha önce hep babamın arabasıyla gittiğim için işin bu kısmına hiç vâkıf değildim.
İleride gördüğüm köylere giden ufak dolmuşlara doğru seğirttim. Hava soğuk ve yağmurluydu. Ben gelirken İstanbul'da kar yağıyordu. İçime temiz dağ kokusunu çektim. Burada olduğumu bilmek bile bana iyi gelmişti. İnsan kendini, kendi toprağında iyi hissetmez miydi hiç?
"Ağabey," dedim şoföre. "Beni de bırakabilir misiniz acaba?"
Şoför ağabeye gideceğim yeri çat pat tarif edince bana binmemi söyledi. Ben de arka koltuklardan birine geçip kulaklığımı çıkarttım hemen. Normalde içimdeki bu yaşam enerjisi ile rap veya metal dinlerdim ancak güzel Karadeniz'imin tadını alınca buraya ait bir şey dinlemek isteği doldu içime. Ve aklıma onun söylediği sözler geldi. İster istemez o türküyü açtım. Ağlama dayanamam gözlerinin yaşına. Sesi ben farkına varmadan hafızama kazınmıştı. Solist şarkıyı söylüyordu evet ama benim zihnimde seslendiren çok başkaydı. Onun sesi cennet kuşları gibiydi. İçime bir cennet bahçesinin kokusunu salıyordu.
Dolmuş köyün girişine gelince durdu. Çantamın uzun sapını boynumdan asıp geçirdim. Yüzümde geniş bir tebessüm, başladım tırmanmaya. Bugün pazar vardı sanırım, keşanlarını boynuna atmış teyzeler heyecanlı heyecanlı konuşarak geçiyorlardı yanımdan. Biraz olsun mutlu olacaktım burada, hissediyordum. Annem ne de iyi akıl etmişti.
Aslında yerleşik bir köydü bizimki. Genç aileler bizim gibi İstanbul'daydı yalnızca. Köy bizi de tanırdı, Komutan'ın Kardeşi derlerdi bana. Ağabeyim bir dönem buranın jandarmasında çalışmıştı. Laf aramızda buranın genç kızlarının çoğu da hoşlanırdı ağabeyimden. Başka bir şehirden kız alınca sinirlenenleri bile görmüştüm düğünde. Aman, ağabeyim Feryal Abla'dan iyisini mi bulacaktı? Gerçi bizim memleketin kızları da güzeldir ya, neyse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASYA'NIN AYNASI
RomanceO, Ateş'ti. Kaçsam donacaktım, dokunsam yanacaktım. Ben de Rumi'nin dediğini yaptım. Hamdım, piştim, yandım. * 11.08.19