Karanlık ve ayazlı gece, yetimhanedeki çocukların umutlarıyla ışıldarken, kimisi taş pencere önüne oturmuş, kimisi hafızalarından atamadığı geçmişleri yüzünden gözyaşlarına boğulmuş, kimisi ise bitlenmiş yatağını temizliyordu. Oradaki tüm çocuklar için sıradan olan bu gece Tolga için gayri ihtiyari olarak zorlu ve her zamankinden soğuk bir geceydi.
Yattığı ranzadan tavanı izliyormuş gibi görünse de, aslında o kısacık ömründe gördükleri, şimdi sinema perdesi gibi tavanda canlanıyordu. Annesinin her sabah ona ineklerinden süt sağıp zorla da olsa ona içirmesini, babasının hafta sonları onu yatağından alarak omuzlarında bahçeye çıkarmasını, köpeği Poyraz ile oyunlar oynamasını, bahçelerindeki meşe ağacına çıkmayı ve karşı bahçelerinin sakinleri olan, kalbinin güm güm atmasının sebebi Muazez'i...
' Sarı gelin sende içer misin?' Tolga sesin geldiği tarafa baktı. Ona seslenen, yatakhanenin kapı girişindeki üst ranzada yatan kara kuru bir çocuktu. Suphi, sesin geldiği tarafa doğru yürüyerek; 'Bana bak Üzeyir! Ve diğer ahali bu çocuk buraya yeni geldi. Onunla dalga geçen olursa vallah çizerim fiyakanızı. '
+ Deme be Suphi, buranın eşkıyası sen misin? Bir de çizerim diyor. Neyle çizeceksin oğlum?
Üzeyir'in yüksek ses tonuyla sarf ettiği bu sözlerine hiddetlenen Suphi geri döndü ve yatağının altına sakladığı meşe saplı çakısını alarak Üzeyir'in üstüne yürüdü. Bu duruma sessiz kalamayan Tolga ayağa kalktı ve 'Suphi ağabey dur! ' diye haykırdı.
Suphi birden afallamış şekilde Tolga'ya döndü ama birşey diyemeden sadece onun yüzüne baktı. Suphi'yi şaşırtan, Tolga'nın ona ağabey demesi değildi çünkü hemen hemen yurdun en büyüğü o idi. Onu şaşırtan şey Tolga'nın tıpkı yemekhanede olduğu gibi tekrar konuşmasıydı. Çünkü Tolga gün içinde hiç konuşmuyordu. Suphi'nin afallamasını fırsat bilen Üzeyir, ranzadan aşağı indi ve Suphi'ye hitaben başparmağını sallayarak; '' 2 sene sonra bende 14 yaşında oluyorum. Yani seninle aynı yaşta olucaz. Bakalım o zaman kim kimi dövüyor '' dedikten sonra bir başka çocuğa döndü ve ' yürü lan Mehmet, çişe gidelim ' Dedi.
Onların odadan çıkışının ardından Tolga ve Suphi de dâhil tüm çocuklar kahkahaya boğuldular. Üzeyir her ne kadar kabadayılık yapsa da kalbi ve aklı hâlâ 5 yaşındaki bir çocuk gibiydi.
Bazen topaç çevirirken, bazen çelik çomak oynarken bazende saklambaç oynarken yenilince yere oturur ağlardı. O hüzünlü gecede böyle komik bir olayın yaşanması tüm gece boyunca çocukların kıkırdamalarına neden oldu. Gece tuvalete kalkan çocuklar, ağzı açık uyuyan ve tıslayarak horlayan Üzeyir'i gördükçe gülüşüyorlar, uyanık olanlarda bu gülüşmelere katılıyordu.
O gece yorgunluğunu üzerinden atarak ertesi sabaha zihnde uyanan Tolga, artık buraya alışmanın gerekliliğiyle pencere kenarına giderek perdeleri açtı. Fakat içeride uyumakta olanların, güneş ışığı yüzünden çıkardıkları homurtulara kulak vererek, perdeyi tekrar kapattı ve bahçeye çıkmaya karar verdi.
Çıktığı bahçe gayet klişe olarak hindilerin, kazların ve tavukların dolaştığı sıralı uzun kavakların çevrelediği gayet genişçe temiz bir avludan ibaretti. Kendi köylerinden alışık olduğu kazları kovalamaya başlayan Tolga, sevinci zirvelerde yaşamış olsa gerek kovalarken hızlandı hızlandı ve yumuşak büyükçe bir şeye çarparak kıçının üstüne düştü.
O sırada kocaman bir çığlık koptu ve neye çarptığını anlayan Tolga, kıçının üstünde geri geri gitmeye başladı. Arkasından kendisine çarpan şeye doğru dönen hademe Kerime, yerde Tolga'yı görünce şaşılacak bir şey yaptı. Tebessüm ederek yere düşen çalı süpürgesini aldı ve bahçenin başka bir köşesini süpürmeye başladı.
Bu duruma şaşıran Tolga, ' Üstünü yeterince kirlettin sarı oğlan, bence artık kalkmalısın' sesiyle arkasını döndü ve karşısında gördüğü Nuri Bey'in uzattığı eli tutarak ayağa kalktı. Üstünü silkelemeye çalışan Nuri'nin kolundan tutarak; ' Aman efendim siz zahmet etmeyin ben kendi üstümü silkelerim, zaten sadece toz.' dedi.
Buna gülümseyerek karşılık veren Nuri; ' Oo konuşmaya başlamışsın. Ama evlat ne tozu, arkan tavuk pisliği olmuş' dedi. Arkasını görmeye çalışan ve göremeyen Tolga'nın çabasına yurdun penceresinden bakan Suphi gülerek karşılık verdi. Tolga' da arkadaşını pencerede gördü ve o da gülmeye başladı.
'Hadi bu pantolonunu Kerime annene götür de elinde bir güzel yıkasın 'diyen Nuri, oradan uzaklaşarak binaya girdi.
''Anne'' lafını duyunca hüzünlenen Tolga kafasını kaldırdı ve ağaçta bir şey olduğunu sezdi...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuyudaki Işık
Fiksi Sejarah''...Kaderleri yetimhanede birleşen, geçmişleri gözyaşı,nefret dolu,sevgiye muhtaç çocuklar ve kaderlerindeki maneviyat bulutlarını nostaljik yılların depreşmesinde bulan,1960-80'li yıllarda geçen kaçınılmaz sonun yarattığı umutsuzluk kavgası....''