Bina önünde ters istikametlere ayrılan çocuklar adeta şehri teftişe çıkmış bir kaymakam nidasıyla dolaşıyorlardı.
Tolga, koltuk altına yerleştirmiş olduğu ağır, balya gazetelerle kendini yazar ve şairler takımına benzetmiş, bir çalışma peşinde koşan işçi sıfatıyla değil, bir belediye reisi gibi havalara girmişti. Başı dik, ara sokaklardan ana caddeye indiğinde kavşaktan bir kaç insanın geçmekte olduğunu fark etti ve bağırmaya başladı : 'Yazıyorrr yazıyorrr '
Sokakta bir anda bağırmaya başlayan çocuk yoldan geçen kimsenin dikkatini çekmemişti.
Zamanlarını küçük maneviyatlara ayıranlar, bir güler yüzlerine denk gelselerdi birbirlerinin, elbette büyük mutluluk duyacaklardı şu hengâmede, fakat herkes bir yerlere yetişme telaşından birbirlerine verdikleri selamları dahi kısa ve öz, daha da ötesi birbirlerine besledikleri sevgi sözleri söylemeye utanılacak bir şeymiş gibi içlerinde ukde kalıyor gibiydi.
+ Sana bir soru soracağım evlat.
Tolga başını çevirdiğinde; Yüzünde tebessümü, üzerinde beyaz gömlek üzerine giyili siyah takım elbise ve kafasında fötr şapkalı bir adam ona doğru birazcık eğilmişti. İçindeki çocukluğu dışına yansıtmamaya çalışarak bir esnafta olması gereken ses tonuyla;
- Buyur bey amca sor.
+ Bu gazeteleri sen satmadan önce okuyor musun?
Adamın bu sözleri karşısında bir anda ciddiyeti bozulan çocuk, masumca derin düşüncelere girdi.
- Hayır okumuyorum. Neden ki?
+ Hiiç. Bence okuyup ta satsan daha inandırıcı olur diye düşündüm de.
- Nasıl yani?
+ Yani yazıyor yazıyor diyorsun ya hani.Ne yazdığını söylemiyorsun.Konu başlıklarını söylesen de biraz okuyucuda merak uyandırsan.
Tabii ya bu şık giyimli adam doğruyu söylüyordu. Bu fikir kafasına yatmıştı. Tolga, daha bir şevkle kucakladığı gazeteleri alarak sahile doğru yürüdü.
Gazetenin ilk sayfasına göz gezdirdiğinde 'EDEBİYATIMIZIN ÖLÜMSÜZ ÇINARI AHMET HAMDİ TANPINAR'IN 69.DOĞUM YILI ' başlığını gördü. Gazete Tanpınar'ın hayatından çok kısa kesitler sunduktan sonra yine Tanpınar'a ait 'ANNEM İÇİN 'şiirini yayımlamıştı. Tolga şiiri okumaya başladığında belki de ilk defa böylesine gözyaşı döküyordu. Bir anda gelen bu duygu seli, ona ahşap konaklarında babasının trene yetişmek için koşturduğunu, annesinin o bahçede oynarken çamaşır serdiğini, yoldan geçen salepçiden salep aldığını ve daha onlarca anı hatırlattı. Gözlerinin önün geçen bu anılar... Ve yine o gözlerden hiç olmadığı kadar akan yaşlar... Ağlarken aldığı her derin nefesi şüphesiz annesine verebilmek için neleri feda etmezdi ki. Hayal meyal hatırladığı devasa konağın yanması, babasının onu kurtarması ve daha nice harabe anılar başının ağrımasına neden olmuştu. Gözyaşlarıyla gazeteyi fazlasıyla ıslattığını fark ettiği an geç kalmıştı. Kendini biraz toparlayarak işine dönmenin bilincine geldi. Bu dram dolu süre ona bir ticari fikir getirmişti. Oturduğu yerden hızlıca ayaklanarak herkesin görebileceği bir duvara çıktı ve yüksek sesle kalabalığa hitaben;
Seni gömdük anne yıllarca evvel
Gözyaşlarımızla bu ıssız yere
Kimsesiz bir akşam ziyaya bedel
Matem dağıtırken hasta kalblere.
Kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun
Hüznüyle erirken Dicle de sessiz,
Öksüzlük denilen acıyla vurgun
Bir başka ölüydük bu toprakta biz
Ve alkış sesleri. Kendisini gözyaşlarına boğan bu dizeler, onu bir çocuk aklıyla değil yetişkin aklıyla düşünmeye teşvik etmiş, gazetede okuduğu bu mısraları halka sesli şekilde okuyarak hem zekice bir hareket etmiş hem de elindekilerden bir kaç tane satabilmişti. Onun yaptığı hareket çevrede toplanan herkesin hoşuna gitmişti.
Güneş batmaya yakın sokağın karşısından gelen Suphi ile gazete binasının önünde buluştular. Her ne kadar Tolga zekice bir plan uygulayarak gazeteleri tam zamanında bitirse de, Suphi zamanından önce bitirdiği gazetelerden gazete binasına gelerek tekrar almış ve 2.postayı bile satmıştı. Binanın önünde şair ruhlu Tolga ;
+ Vay be. Kolay işmiş.
Suphi;
- Çok para kazanacağızçok.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuyudaki Işık
Historische Romane''...Kaderleri yetimhanede birleşen, geçmişleri gözyaşı,nefret dolu,sevgiye muhtaç çocuklar ve kaderlerindeki maneviyat bulutlarını nostaljik yılların depreşmesinde bulan,1960-80'li yıllarda geçen kaçınılmaz sonun yarattığı umutsuzluk kavgası....''