Şevki yapılanlara dayanamamış , yastığının altından az önce bilediği bıçağıyla Memur Sabriyi bıçaklamıştı.
Elinde kan, yüreğinde kin, aklında ise şaşkınlık bulunan bu çocuk artık illegal bir şey yapmıştı. Onun canını yakan şey kesinlikle Sabri'nin ona indirdiği sert darbeler değil, annesinin bile umurunda olmayışı, buraya bu yetimhaneye terkedilişiydi.
Kim istemezdi ki sıcak sobanın üstünde kaynayan çaydan ailecek tatmayı, annesinin soyup uzattığı meyveleri yemeyi, babasının şefkatli kollarında sevilmek ve yahut annesinin sıcak ninnileriyle uyumak. Ama kaderleri buydu, sahil kesiminde balıkçıların balık kasalarını arabaya yüklemesine yardım etmek, dönüşte verilen bir ekmek parası ile kararmış bayat bir ekmek alıp onu ortaklarıyla bölüşmek, çoğunlukla balıkçı teknelerinde yatmak onun kaderiydi. Üstelik belki babası olsa ona sigara içirtmez, akşam eve getirdiği taze meyvelerle onu doyasıya beslerdi. Tüm bu kaderin cilvesi üzerine bir de şimdi illegal bir olaya karışması. Üstelik bir de birinin canını yakmıştı. O yapamazdı böyle şeyleri arkadaşlarıyla şakalaşır küfürleşir hatta bazen boğuşurdu ama o kimsenin canını yakamazdı. Her ne kadar sokak serserisi gibi yaşasa da o bir eşkiya değildi.
Kelimelerin ve düşüncelerin kifayetsiz kaldığı o anda üzerindeki şaşkınlığı atan Şevki,etrafına bakındı.Yerde kanlı ağızlarıyla ona bakan Suphi ve Tolga ' ne yaptın' dercesine bakıyorlardı.Hemen bıçağını,tütün tabakasını ve paltosunu alarak seke seke binadan çıktı. Yerde yatan adamın üzerinden atlarken Sabri onun ayağını tutmak için bir hamle yaptıysa da takati kalmadığından bunu başaramadı.
Koridorun bitmesini beklemeyen Şevki ise bahçeye en kısa yoldan çıkmak için pencereden dut ağacına asıldı ve temkinli hareketlerle ağaçtan aşağı indi. Onun bahçede ağaçta olduğunu gören Kerime, malzeme odasının penceresinden kafasını uzatarak ' Dur yavrum düşeceksin. Hem ne yapıyorsun bakim orada hani senin ayağın sakattı.'
Onun dediklerini bile duymayan Şevki indiği ağaçtan sakat ayağı üzerinde seke seke bahçeden sokağa çıktı. Olağanüstü bir şeyler olduğunu anlayan Kerime aşağı indi ve gözden kaybolan çocuğun ardından neler olduğunu anlamaya çalıştı. Üst kattan sesler geldiğini duyan kadın, kilosuna rağmen üst kata olabildiğince hızlı şekilde çıktı. Koğuşlardan içeriye girdiği sıra yerde yatan Sabriyi görünce büyük bir çığlık attı ve ne yapacağını bilemez halde sağa sola koşuşturmaya başladı.
Bu karanlık günün ardından yurt sessizliğe bürünmüş kimsenin hafızasından bu acı olay silinememişti. Tolga ve Suphi, müdürün getirttiği dispanser doktoru tarafından tedavi edilmiş olsalar da Şevki'nin kaçması ve onun başının belaya girmesi canlarını hayli sıkmıştı.
O gece sessizliği bozan kişi gevezeliğiyle yine Üzeyir olmuştu. Ortama neşe getirmek istediğinden mi yoksa içindeki duyguları saf bir şekilde ortaya döktüğünden mi bilinmez ' Ulan helal olsun Şevki ağabeye. Bizim gözümüzde dağ gibi görünen gaddar adamı haşat etti ya, eli öpülesi adammış vesselam.' bu sözlerin ardından kimseden ses çıkmadı. Gariptir ki her zaman Üzeyir ile laf dalaşına giren Suphi bile bu duruma sadece Üzeyir'e bakış atarak tepki verdi. Kimseden ses çıkmadığını gören Üzeyir, ' zaten bu adam geçenlerde benim ağaçta okuduğum bir şiir içinde beni müdüre şikayet etmiş hatta benim çenemi sıkmıştı hıyar ağası.' Ortamdan yine ses çıkmadı. Bu duruma sinirlenen ve sıkılan Üzeyir bu seferde Suphiye ithâfen;
+ Suphi be, geçenlerde bu zurna herif bana anarşist falan dediydi. Ne demek acep bu sen okula gitmiş adamsın.
Bu durum oda sakinlerinden Selim'in dikkatini çekmişti. ' He ya Şevki'ye sataşırken de Memur Sabri anarşist dediydi.'
Üzeyir ile muhatap olmak istemeyen Suphi, Selimin dediklerini duyunca;
- Vatanını, milletini sevmeyenler için öyle derlermiş bizim muallim öyle dediydi. Nazım Hikmet diye bir gavur varmış zamanında o da öyleymiş.
Üzeyir;
+ Askere, polise kurşun mu sıkmış yoksa bu adam ?
Suphi;
- Yoo sadece yazı yazarmış, bu yüzden sevmezlermiş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuyudaki Işık
Historical Fiction''...Kaderleri yetimhanede birleşen, geçmişleri gözyaşı,nefret dolu,sevgiye muhtaç çocuklar ve kaderlerindeki maneviyat bulutlarını nostaljik yılların depreşmesinde bulan,1960-80'li yıllarda geçen kaçınılmaz sonun yarattığı umutsuzluk kavgası....''