SAFDERUNLAR ŞEHRİ (Bölüm 41)

34 15 0
                                    

    4 günün ardından karakolun kapısından çıkan Suphi, ilk olarak Şevki'nin evine gidecek ona nerelerde olduğunu soracaktı. Yavaş yavaş indiği karakol merdivenlerinde önce bir gökyüzüne baktı. Ne kadarda iç açıcı bir manzaraydı şu sema denilen ilahi boşluk. Sonra sesli bir şekilde 'Oğlum Suphi, çiçekler kadar renkli, kuşlar kadar hür, ne kabirdesin ne mapusta, artık sensin özgür.'Dedi. Alelacele getirildiği karakoldan şimdi yavaş yavaş, özgürlüğün tadını çıkarta çıkarta uzaklaşıyordu.

Şevki, bazen bir kaç kişinin gittiği karargâhlarına giderek arada yokluyordu oraları. Ama Cemal'in olayından sonra kimseler ortalıkta görünmüyordu. Kendisi daha yeniydi. Onların yaptığı korkaklık değil belki de bir stratejiydi. Sokaklarda volta atarken karşıdan bir polisin kendisine doğru geldiğini gördü. Birden refleks olarak üstünü yokladı. Üstünde silah, bıçak veya kırmızı bir atkı yoktu. Yanına yaklaşan polis sert mizacını yumuşatarak;

+ Çakmak var mı delikanlı? Dedi.

- Yo. Yok abi.

+ Pekâlâ sağol. Diyen polis yanından geçip gitti.

Bu onu yeterince heyecanlandırmıştı. İlerlediği sokakta birden karşısında gelen Suphiyi gördü. Bir an bakıştılar. Suphi'nin yüzündeki şişlikler bir an durumu uzun bir destan gibi gözler önüne serdi. Neyin destanıydı bu? Bu bakışma birbirlerine birçok soru soruyordu aslında. Suphi hızlı hızlı ona ilerledi. Hiç alınmış değildi ama merakından sordu;

+ Niye? Niye gelmedin Şevki abi?

Soruya, suskunluğunda hazırlanan Şevki;

- Oğlum gelsem beni içeri alırlar. Ama senin yaşın küçük diye...

O an Şevki'nin kaşına gelen ve sözünü yarım bıraktıran bir taş... Suphi'nin arkasından onlara doğru ilerleyen sağcılar. Suphi ne yapacağını bilemez halde yere düşen kanlanmış taşı eline aldı ve atak yapmak için beklemeye başladı. Karşıdan gelenler, içinde Üzeyir'inde olduğu bir kaç kişi, belirli bir mesafede durdu. İçlerinden biri Şevkiye doğru eğilerek ' Ne oldu lan. Dağılmışsınız. İslam'ın sancağı ve Türk'ün kılıcıyla sizi ezene kadar kurşunlarla dans edeceksiniz.'

Suphi, elindeki taşı daha fazla sıkarak onlara saldıracaktı ki bu sefer Şevkiye seslenen delikanlı ona yönelerek ; ' Hayırdır, bize mi saldıracak... ' demeye kalmadan Suphi elindeki taşı onun sağ kaşına fırlattı. Yanındakiler hareketlenerek Suphi'nin karnını yumruklamaya başladı. Üzeyir son gücüyle yumruk atıyor, adeta o yurttaki o gecenin intikamını alıyordu. Yerden kalkan Şevki, bir eliyle kaşını tutarak yere düşen ülkücü genci tekmelemeye başladı. Ortalığın bir anda karıştığını gören mahalle esnafı olaya müdahale edecekti ki aşağı sokaktan gelen solculardan bir kaç kişi manavdan kaptıkları tahta sandıkları Suphiyi döven 2 kişiye vurdu. Üzeyir kafasına aldığı bu darbe ile anında yere düşerek yerde can çekişmeye başladı. Ağzından kan geliyor, kısa süreli öğürdükçe öğürüyordu.

Solcuların olayı kontrol altına aldıklarını düşündükleri sırada bu seferde üst sokaktan koşarak gelen sağcılar olaya müdahil oldular. Sağcılardan bir tanesi belinden çektiği tabancayla uzaktan ateş ederek Suphiyi sol bacağından vurdu. Azınlıkta olan solcular, polisin geldiğini görünce geri çekilmeye başladılarsa da sonradan gelen bir kaç solcu, polise yakalandı. Sağcılardan ise silahlı olan yakalanırken yerde yatan Üzeyir çoktan komaya girmişti.

Patlamış kaşıyla koluna girdiği Suphiyi hızla götüren Şevki, etrafı kolaçan ederek dar bir binanın arasına girdi.

+ İyi misin?

Korkudan nefes nefese kalan Suphi;

- Bilmiyorum.

Şevki onun pantolonunu biraz daha yırtarak yarasına baktı ve güldü.

+ Sus eşek sıpası. Sıyırmış kurşun.

- Nereye kadar devam edecek bu?

+ Ney nereye kadar devam edecek?

- Bu kavgalar, bu dövüşler nereye kadar sürüp gidecek?

Kederlenen Şevki;

+ Bilmiyorum... Cemal yoldaşta öldü.

- Doğru yolda mıyız sence?

+ Olmamız gereken yerdeyiz.

Sokaktan sirenleriyle geçen polis arabaları onları ararken, solunumları normale dönen ikili kafalarını kaldırarak gökyüzüne baktılar. Elbet bir gün gidecekleri gökyüzüne...

Kuyudaki IşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin