Şevki içinden; Bunca sene delik deşik çinkolardan yağmur suyu geçiren barakalarda boşa yattığını, sırf kaçabilmek adına neredeyse her ay farklı sokaklarda iş değiştirdiğini, katillerin nasıl kaçması gerektiğini öğrenmek için boşa sinemalara gittiğini düşündü. Boşa mıydı yani uykusuz geceler, kederle akan pişmanlık gözyaşları, kalabalıktan uzak yaşam ve onun sonucu olan bunca senelik yalnızlık. Kafasında bu düşünceler varken derin bir iç çekemeden edemedi ve hüzünle söze girdi;
+ Bakkal Rüstem'in kızı vardı. Serpil... Seviyorduk birbirimizi. Ne dersen de... İster çocukluk ister cahillik... Gel dedi karakola gidelim teslim ol. Yaşın küçük fazla yatmazsın dese de ben onu ciddiye almadım. Alamadım... Hatta ne yaptım biliyor musunuz? Ondan kaçtım. Neden mi? Gidip beni şikâyet eder diye. Ne yalan sevgiymiş bendeki de ama değil mi? Canımdan çok sevmiyor muşum, canımı daha çok seviyormuşum meğer. Sonra... Sonra Serpil başkasıyla evlendi. Aslında o evlenmedi babası verdi onu. Şimdi nerede bilmiyorum. Ardından ne bir çift söz söyleyebilirim, ne de bir çift ağıt yakabilirim. Film gibi değil mi kardeşlerim, film gibi. Ama işte kaderime bak ki beni anarşist diye suçlayan bir şerefsizin yüzünden hayatımın aşkını kaybettim. Sonra bir tebessüm ederek, 'Tıpkı Nazım gibi oldum yani ' dedi.
Neler olmuştu buna? Eskiden böyle duygusal değildi. Şevki'nin anlattığı bu dramdan sonra oluşan sessizliği, duygusallıktan dolayı cesaretlenen Tolga bozdu;
+ Şevki abi? Nazım kim?
- Hani yok mu canım vatansever adam; Nazım Hikmet.
+ Nasıl vatansever? Gazeteler onun vatanından kaçan bir hain olduğunu söylüyor.
- Sen inanma gazetelere gel ben evde anlatacağım sana.
Bu kez söze atlayan Suphi oldu;
+ Ne ev mi? Sen evde mi kalıyorsun?
- Ev dediysem bir oda işte. Terzi Behiye teyze sağolsun bir odasını bana tahsis etti.
+ İş. İş ne olacak.
- Ustanın işi çıktı bende kapadım dükkânı.
Üç kafadar öğlen saatlerinde güneşin yeterince ısıttığı yarı asfalt yolda aşağı mahallelere doğru yürüdüler. Yanlarından geçerken Tolga yine hayranlıkla dükkânlara bakıyordu. Cumhuriyet Gazetesinin önünden geçerlerken Suphi buraya girip çalışmanın onun için ne kadar ehemmiyetli olduğunu düşünürken, bunu Şevki'ye dillendirmeden edemedi;
+ Yahu Şevki ağabey beni bu gazeteye sokamaz mısın?
Kafasını çeviren Şevki;
- He buraya mı? Serdar abiye soralım bakalım eleman arıyor mu.
Bu sayede beraberce gazete içerisine girdiler. Tolga ve Suphi içerisinin sesli olmasını beklerlerken içerideki sessizlik onları şaşırtmıştı. Matbaa makinelerinin yanından geçerlerken Tolga hayretle makinelere bakıyor, elini korkakça pres makinesine temas ettiriyordu. Dükkanın ücra köşesinde bulunan duvarları aluminyumdan yapılmış yazıhaneye geldiklerinde içeride Suphi ve Tolga'nın daha önce müraacat ettiği şişman adam koltukta oturuyordu. Kapıya geldiklerinde Şevki onlara kapıda durmaları gerektiğini söyleyerek kendisi içeri girdi. Kısa süren konuşmaların ve gülüşmelerin ardından dışarı çıkan Şevki;
+ Hayırlı olsun dostlarım. Serdar ağabey bizim müşterimizdir. Beni kırmadı sağolsun, sizi işe aldı ama onu üzmeyeceğinizi biliyorum bu yüzden sizi uyarmaya gerek yok değil mi?
İkisi bir ağızdan 'evet, tabi' gibi laflar çıkartınca kendilerinden emin gazeteden çıktılar. Suphi o kadar mutluydu ki neredeyse Şevki ağabeyinin boynuna atlayacaktı ama ağırbaşlılığı bunu engelliyordu.
Yaklaşık olarak 600metre gibi bir yolu sahile paralel yürüdükten sonra ana caddenin birdamarından, yokuş bir sokağa saparak birkaç ev sonra 3 katlı ahşap bir binanınönünde durdular. Ev yaklaşık olarak 40-50 senelikti ve balkona çıkıldığındasahili her halükarda görüyordu. Beraberce içeri girdikleri evin merdivenleriniçıkarlarken Tolga yine etrafı süzüyordu. Merdiven altından gelen boğma rakıkokusu, girişteki kapı girişine asılmış leylak çiçeğinin kokusuyla karışıyor, merdivenbaşında yumağıyla oynayan kedinin hırıltıları ise bu kokuya eşlik ediyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuyudaki Işık
Ficción histórica''...Kaderleri yetimhanede birleşen, geçmişleri gözyaşı,nefret dolu,sevgiye muhtaç çocuklar ve kaderlerindeki maneviyat bulutlarını nostaljik yılların depreşmesinde bulan,1960-80'li yıllarda geçen kaçınılmaz sonun yarattığı umutsuzluk kavgası....''