Oturdukları çay bahçesinde Mahmut hayranlıkla Suphiye bakıyordu. Suphi ise bir zamanlar eski dostlarıyla keyif içinde seyrettiği bu denize bu defa derin bir hüzünle bakıyordu. Arşın arşın satırları ezberleyen bu gözler, şimdi denizin derinliklerinde bir, gün ışığı arıyordu ki, onun bu hayal denizini çoktan kan lekesiyle kirletmişlerdi.
Onun söze girmeyeceğini anlayan Mahmut derin bir sevgi ile söze girdi;
+ Ee neler yapıyorsun abi. Çalışıyor musun bir yerlerde.
Yine derin hayallerinden dönen Suphi dikkatini büsbütün Mahmutta toplayarak önce derin bir iç çekti ve ardından o da söze girdi;
- Yok be Mahmut. Arada işportacılık olursa yapıyoruz veya bir amelelik ve yahutta angarya işler. Zaten dünyanın düzeni böyle değil mi kardeşim. Emperyalizm tuzağına düşmüş küçük devletlerde harap olan, büyük yürekli insanlar.
Mahmut onun bir sosyalist olduğunu hemen anlamıştı ama bunun, onun açısından ziyanı yoktu çünkü onu gayet iyi tanıyor ve ondan zarar gelmeyeceğini biliyordu.
Bu seferde Suphi, derin düşüncelere dalan Mahmut'u uyandırdı.
- Sen nelerle meşgulsün.
+ Ben Hukuk Fakültesinde okuyorum.
- Öyle mi. Çok güzel vallaha, senin adına sevindim kardeşim.
+ Sağ ol abi.
- Yahu Mahmut sana bir şey soracağım. Ben Üzeyir ile kavga ettikten sonra yurttan kaçtım biliyorsun ki. Tolga'dan hiç mektup geldi mi yurda?
Önce çayından bir yudum alan Mahmut;
+ Oo çok geldi abi.
Oturduğu sandalyeden ayağa kalkan Suphi;
- Deme ya.
+ Otur otur da dinle. Hem sana dostluk dolu mesajlar yazıyordu hem de yurdun müdürüne teşekkür mesajlarını yazıyordu. Ben senin mektupları yatağımın altında topluyordum ama sonradan Üzeyir abi yurda geldi. Mektupların bende olduğunu kim dediyse artık, geldi bütün mektupları yurdun sobasına attı. Tolga en son teğmen rütbesindeyken ilk görev yerinin Konya olduğunu yazmıştı ama sonra baktı ki senden hiç geri dönüş yok mektubu kesti.
- Vay hain Üzeyir, kardeşim Tolga ile arama giren şu talihsizliğe bak. Oldu-bitti beni kıskanır zaten. Öldüğüne üzülmüştüm ama insan ' iyi ki ölmüş'demeden de edemiyor böyle hınzırların ardından.
+ Ne ölmesi?
- Hıı sen bilmiyorsun tabi. Sağ-sol davasında öldürdüler onu.
+ Yok abi yanlışın var ne ölmesi?
Oturduğu masadan Mahmut'a doğru eğilen Suphi;
- Hayırdır, bir bildiğin mi var yoksa?
+ Bildiğim derken. Yani... Dün Üzeyir abiyi pazarda görmemden başka bir bildiğim yok.
Suphi birden ayaklandı.
- Ne? Nerede? Hangi pazar? Nasıl olur lan?
+ Evet abi. Ülkü ocaklarının alt katındaki bilardo salonu da ona ait ya zaten.
- Ulan p*ç kurusu Üzeyir. Ulan yezidin torunu kâfir, köpek.
Mahmut nefes nefese hırslanan Suphiyi tutmak istese de Suphi koşarak çay bahçesinden çıktı.
Ana caddeden karşıya geçmeden önce sahildeki barınağa giderek akşamdan sakladığı bıçağını aldı ve beline sıkıştırdı. Ardından ana caddeden karşıya geçti ve yokuşların başladığı sokaklara girerek nefes nefese ama büyük bir hırsla koşmaya başladı. Yanlarından koşarak geçtiğini gören insanlar onun meczup olduğunu sandılar. Koşarak lider devrimcisi olduğu Sosyalizm karargâhına giren Suphi, tek odalı kapıyı tekmeleyerek içeridekilerin irkilmesine sebep oldu. Masa etrafındaki kimisinin çay içtiği kimisinin ise kitap okuduğu gençlerin başına gelerek resmen haykırmaya başladı;
+ Kalkın yoldaşlarım. 7 sene önce abimin ölümüne neden olan Üzeyir itini öldürmeye gidiyoruz. Bu yoldan dönenin kafasına ben sıkarım. Çünkü bu yol intikam yolu değil, bu yol memleket yolu. Ülkücülerin başına çökmemiz için hukuk ve mücadele yoludur. İsteyen gelsin istemeyen emperyalizme uşak olmaya devam etsin.
Zihinleri hemen paklanan gençler kapı arkalarındaki sopalarını, çekmecelerdeki bıçaklarını ve dolap üstüne sakladıkları altı patlar silahlarını alarak cihan harbine gidiyorlarmışçasına merdivenlerden aşağı koşmaya başladılar. Suphi de belinin öbür tarafına sıkıştırdığı silahı ile gençleri ardına aldı ve yola koyuldular.
![](https://img.wattpad.com/cover/163654868-288-k847625.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuyudaki Işık
Ficción histórica''...Kaderleri yetimhanede birleşen, geçmişleri gözyaşı,nefret dolu,sevgiye muhtaç çocuklar ve kaderlerindeki maneviyat bulutlarını nostaljik yılların depreşmesinde bulan,1960-80'li yıllarda geçen kaçınılmaz sonun yarattığı umutsuzluk kavgası....''