DAYAK(Bölüm 37)

25 14 0
                                    

Pencerelerden giren soğuğun eşlik ettiği o gece Suphi hiç uyuyamamıştı. Sabaha kadar özgürlük ona fısıldamış, çocukluk duygularıysa onu susmaya zorlamıştı. Sabaha karşı uyukladığı sırada nezarethanenin kapısının açıldığını duyarak kızarmış gözlerini araladı. İçeri giren birkaç resmi üniformalı adam, onun gözlerinin açılmasına yardımcı olmuştu. İçlerinden biri yüksek bir sesle 'Kalk. ' Dedi. Ayağa kalkan Suphi soran ve kızaran gözlerle onlara baktı. Ayaktaki diğer adam söze girerek;

+ Evden kaçan arkadaşın nereye gitti?

Bilmiyordu ama cevap vermezse dayak yiyeceğini biliyordu. Tüm cesaretini toplayarak doğruldu ve göğsünü kabartarak kesin bir cevap vermek istedi;

- Bilmiyorum.

Elindeki jopla onun omuzuna hızlı ve sertçe vuran komiser;

+ Ne lan bu halin. Bize göğüs kabartıp arkadaşını mı saklıyorsun?

İçindeki hevesi kırılan çocuk omuzuna aldığı darbeyle sarsıldı. Ama ağlamamalıydı. Gece çok ağlamıştı. Ama ağladığını kimse bilmemeliydi. Gece cirit atan fareler ve ona ıslık çalan rüzgâr dışında.

- Hayır efendim. Arkadaşımı saklamıyorum. Gerçekten onun nerede olduğunu bilmiyorum.

Polis memuru ona doğru eğilerek kulağına 'Acıktın mı? ' dedi. Sorgudan şefkate geçmeleri Suphiyi şaşırtmıştı. Sesli bir şekilde ' Evet ' dedi. Bu kez yine onun kulağına eğilen adam 'Sana yemek yok .' dedi ve sinsice gülmeye başladı. Bu bir nevi çocuk gördükleri Suphiyi yıldırma tekniğiydi fakat o bir çocuk değildi. Üstelik açlıkla imtihan edilecek bir çocuk hiç değildi. Polisler onun Şevkiyi koruduğunu sanıyorlardı ve ondan hala bir cevap veya bir tepki bekliyorlardı. Uzun uzun onu süzdüler ve en sonunda hiç bir tepki vermeden bekleyen çocuğa komiser bir tokat daha patlattı.

Aldığı darbeyle yere düşen ve dudağı patlayan çocuk bir süre kendine gelemedi. Diz çökmüş vaziyette elinin tersiyle dudağını siliyordu ki bu kez de polis memuru onun sol ayak buduna bir tekme savurdu. Aldığı bu darbeler onu ağlatmamaktan öte koca bir adama çeviriyordu sanki. Sözlü olarak hiç bir tepki vermeden sadece sessizce inliyordu. Bu kez komiser memurun elinde tuttuğu jopu alarak çocuğun arkasına geçti. Onun yanına eğilerek jopu boğazına dayadı ve geriye doğru çekti. Bir süre yerde nefessiz kalan çocuk adeta işkenceye maruz kalmaya başlamıştı. İşini bilen komiser onu sıkı sıkı jopla boğuyor sonra çok kısa bir süre jopu serbest bırakarak onun nefes almasına olanak sağlıyordu. Komiserin her çocuğun boğazını sıktığında ayakta duran polis memuru ise çocuğu hep aynı yerinden tekmeliyordu. Sessiz ve zulüm dolu süren bu işkence kısa sürdü. Çocuğun sözlü hiç bir tepki vermemesine sinirlenen komiser en sonunda ayağa kalkarak 'konuş ulan konuşş ! ' diye bağırdı. Ondan yine bir itiraf gelmeyince bu sefer ikisi birden anlaşarak onu tekmelemeye başladılar. Vücudunu korumakta yetersiz kalan çocuk, yere yatarak bu seferde kafasına gelen darbelere karşı kafasını korumaya başladı. Daha fazla direnemeyerek bayıldı. Onun bayıldığını gören komiser bir an duraklayarak onun öldüğünü düşündü. Daha sonra boynundan nabız aldığını duyunca memura, onu revire götürmelerini söyledi. Dışarıdan çağırdığı bir başka memura ise yere su tutmalarını tembihledi. Nezarethanenin zemini kana bulanmıştı.17 yaşındaki bir çocuktan akan kana...

2 kişinin koluna girdiği çocuk, sayıklıyordu;

+ Bilmiyorum. Yeminederim bilmiyorum. '

Kuyudaki IşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin