O gece yaşananlar sabah çarşafları değiştiren Kerime'nin gözlemleri sonucu müdüre iletilmişti. Müdür Kemal, bu zamana kadar olmaması ile sevindiği bu habere fazlasıyla sinirlenerek yemekhaneye girdi.
Yemekhanede tüm çocuklar gayet masumane yemeklerini yiyordu. Müdürün gözleriyle yaptığı sayım sonucu 3 kişi eksikti. Suphi, Üzeyir ve 15 yaşlarındaki Onur. Gece yaşanan olayın faillerini aramaya gerek yoktu. Bu olayın sorumluları gayet doğal olarak yurdun en büyük 3 delikanlısıydı.
Hâlbuki Onur'un bir suçu yoktu. O her zamanki gibi çapkınlık yapmak üzere sinema salonunun önünü tutmaya gitmişti.
***
Suphi o gün gazete satmaya ara vermiş, ısınmak adına bir kahvehaneye giderek sobanın başına kurulmuştu. Çaycı Avni'nin getirdiği çayını rahatlıkla yudumlarken dışarıdan bir hengâmenin koptuğunu ve çıkan büyük gürültünün ardından sloganlar atıldığını işitti. Kapıdan aldırmaz tavırlarla içeri giren Sütçü İsmet, herkesin gözünü üstünde görerek söze girdi ' Karşı manav Rasim. Sağcıların yağmasına uğradı.' Bu durum kahvehanede homurtuların çıkmasına neden olurken, İsmet gözleriyle kapı girişinden oturacak bir yer aradı. Sonunda ideal yer olan soba başını gözüne kestirerek bir sandalye de kendisi çekti. Fakat karşı masasında sobanın deliklerinden alevleri izleyen Suphi'yi çok sonra fark etti.
Söze girmek için boğazını temizledi;
+ Hele yeğenim bakale.
Suphi, her halükarda lafın kendisine geleceğini bildiğinden doğruca gözlerini İsmet'e dikti.
+ Yurda sakın gitme emi. Müdür size çok kızmış. Ya polisi arar kodese attırır sizi, ya da yurttan atar. Sabah süt bırakırken duyduydum. Akşam bir hadise olmuş galiba.
İsmet'in boş boğazlılığı ve hiç susmayışı çevredekilerin Suphiye eleştirel gözlerle bakmasına sebep oldu. Çevresindeki adamlardan yaşlıca olanı ' etmeyin çocuğum.' dediyse de Suphi çayını bitirerek çayın yanına attığı madeni paradan sonra ayaklandı. Kapıya yönelerek kahveden çıkıyordu ki kapıya yakın olanlardan bir tanesi elini uzatarak ona kolunu uzattı ve ' he ya. Bak Derviş deden doğru diyor. Boş meseleler uğruna değmez. ' Arkasındaki tüm nasihatlere rağmen Suphi kahvehaneden çıkarak sokakta gözden kayboldu.
***
Üzeyir o gün ocağa gitmiş, pür dikkat reislerinin memleket ile alakalı konuşmalarını dinliyordu. Bir ara odanın içindeki tek düze masanın başındaki hilal bıyıklı Tuğrul ayağa kalkarak bozkurt işareti yaptı. Daha sonra yüksek sesle 'Bizler, memleketleri uğruna canını koyan ecdatlarımızın torunları, 3-5 moskof serserisine boyun eğmeyecek kadar asil kan taşıyan kudretli insanlarız. Giriştiğimiz haklı mücadelemizden dönmeyeceğiz. And olsun. ' Ocaktakiler hep birlikte ' And olsun ' nidaları atarak duvardaki üç hilali bozkurt işareti ile selamladılar. Daha sonra tekrar söze girişen Tuğrul, Hüseyin Nihal Atsız'a ait olan şu sözleri dile getirdi ; ' Bize bugün mesleğinde usanmadan çalışacak, yarın hudutta göz kırpmadan ölebilecek genç lazımdır.' Diyor Reis. O gençler, şuan burada bulunan gençler değil midir arkadaşlar?' İçlerindeki vatan sevgisini dile getirmek isteyen kimisinin gözü dolan kimisinin göğsü kabaran kalabalık hep bir ağızdan kükreyen bir aslan gibi 'biziz.' dediler. Elindeki tespihi masasına bırakan Tuğrul, boş çay bardağını ayakta duran birine doğru hafifçe sallayarak çay istediğini belirtti.
Üzeyir buraya ne zaman gelse serhatlarının uçsuz bucaksız olduğunu düşünüyor ve bir o kadarda cesaretleniyordu. Her ne kadar akşam Suphi'ye bir şey yapamasa da şuan karşısına çıksa ona vahşice saldıracağını düşünüyordu. Ülkü Ocaklarını çok seviyordu. Seviyordu ama o da Tuğrul reisi gibi, bir özlü söz, bir şiir okumak istiyordu kalabalığa karşı. Evet evet. Suphi kitap okuyordu da kendisi neden okumuyordu ki. Karşısındakini bilgeliğiyle dövmeliydi. Ülkücü dediğin cesaretli fetanetli, dirayetli ve bir o kadarda bilge olmalıydı ki vatanını keskin zekâsıyla da koruyabilsin.
O, sokakta bunlarıdüşünüp bir sahaf ararken karşıdan bir grup geliyordu. Birkaç kişiden oluşangrup ellerinde silah ve sopalarla sokağa girdiler. Üzeyir karşıdan gelen grubunen önde yürüyen liderini tanıyordu. Bir kaç defa ocakta denk gelmişti Samet'e.Samet ve grubu yanlarından geçerken bir tanesi onun kafasını okşayarak ' nehaber ufaklık ' dedi. Grup neşeliydi çünkü Manav Rasim'in dükkânını marazçıkartıp, ülkücüler lehine esnaflara provokatörlük yaptığı için talanetmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuyudaki Işık
Historical Fiction''...Kaderleri yetimhanede birleşen, geçmişleri gözyaşı,nefret dolu,sevgiye muhtaç çocuklar ve kaderlerindeki maneviyat bulutlarını nostaljik yılların depreşmesinde bulan,1960-80'li yıllarda geçen kaçınılmaz sonun yarattığı umutsuzluk kavgası....''