Günler günleri, haftalar haftaları, aylar ayları kovalarken sonunda havadaki soğuk kırılmış, bahar kendini gökyüzünde ürkekçe gösteren güneş ile geleceğini haberdar etmişti. Gecelerin çocuk kahkahalarıyla, sohbetleriyle ve garibanlık vaziyetleriyle geçtiği kocaman bir kış daha geride kalmıştı.
Üzeyir yine koğuşta erkenden kalkmış gelecek olan baharın ağaçlar üzerindeki etkisini, yani açan çiçekleri büyük bir şevkle izliyordu. Kendi kendine, olacak olan meyvelerin hayallerini kuruyor sanki yemiş gibi midesini sıvazlıyordu. Bahçedeki durgunluğu Sütçü İsmet bozmuştu. Kapıdan içeri girerek elindeki ibrikleri mutfağa götürüyordu. İsmet'in üzerinde sabahın yorgunluğu falan kalmamıştı. Bu işi üşenerek yaparsa nasıl evindeki 4 çocuğuna, hanımına ve yatalak olmasına rağmen aksi olan kayın babasına ekmek götürürdü. Pencerede Üzeyir'i gören İsmet, geçenlerde Üzeyir'in onunla dalga geçtiğini unutmamıştı. Şakayla karışık yüzünü buruşturarak ona parmağıyla tehdit işareti yaptı. Bu durumdan keyif alan Üzeyir ise gerine gerine başka yöne bakmakla yetindi.
Hafta sonu olduğundan bütün çocuklar yurttaydı ve her biri bir şeylerle uğraşıyordu.Yalnız biri hariç;Üzeyir'in en yakın arkadaşı Mehmet.Yatağında yarı baygın şekilde yatmış gözlerini dahi açamıyordu.Kahvaltı saatine kadar Üzeyir de dahil kimse bunun farkına varmadı.Kahvaltıya kadar çoktan uyanmış olması gereken Mehmet,bugün Üzeyir'le sözleşmiş kahvaltıdan çok çok önce kuş vurup yiyeceklerdi.
Üzeyir bahçeye çoktan çıkmış bahçedeki çalılıklara sakladığı kuş lastiklerini denemişti, hepsi sağlamdı bir noksanlık yoktu. Hatta kuşu pişirmek için Mehmet'in yapması gereken işi yaparak çalıları ocağın etrafına dizmiş sadece mutfaktan çakmağı kaçırmak kalmıştı. Kahvaltı saatinin Kerime tarafından haber verilmesi ile hiddetlenen Üzeyir, kirli elleriyle yumruğunu sıkarak yatakhanenin yolunu tuttu. İçeriye girdiğinde Mehmet'in sırtını dönmüş başına kadar çekili battaniyesinin altında uyuduğunu gördü. Kapının girişinde ayakkabılarını değiştiren Üzeyir, ayağına giydiği kundura ile Mehmet'in sırtına sağlam bir tekme vurdu. Bu duruma sadece büyük bir iniltiyle karşılık veren zavallı çocuk ise hâlâ kendine gelmekte güçlük çekiyordu. Durumu az çok sezen Üzeyir, onun yanına yanaştı ve suratı kıpkırmızı kesilen çocuğun başını, elinin tersiyle yokladı.
+ Mehmet,ateş içinde yanıyorsun.Neyin var Allah aşkına.
Gözlerini güçlükle aralayan Mehmet öksürükle karışık olarak ' bilmiyorum' demekle yetindi.Ne yapacağını bilemeyen haylaz çocuk Üzeyir'in ise gözleri birden doluverdi.Ama kısa süre sonra bunun bir çözüm getirmeyeceğini anlayarak Kerimeye haber vermeye karar kıldı.Daha yemekhaneye gelmeden koridorda bağırarak;
+ Kerime hanım,Kerime hanım.Allah aşkına koş,Mehmet ateşler içinde.
Yemekhanede sessizlik içinde yemeklerini yiyen çocukların sessizliğini ayağında ayakkabısı bile olmadan koşarak yemekhaneye gelen Üzeyir bu sözlerle bozdu. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken Üzeyir ise yemek dağıtan Kerime'nin ellerine yapışarak devam etti.
+ Mehmet diyorum.Ateşler içinde, üstelik yüzünde tuhaf kırmızı pulcuklar çıkmış.
Mehmet'e neler olduğunu anlayan hayattan tecrübeli Kerime ise bu sözler üzerine elini mutfak bezine silerek hızla koğuşa yöneldi. Suphi ve Tolga'nın da olduğu bir çok meraklı çocukta Kerimeyi koştur koştur takip ediyorlardı.
Kerimeönderliğindeki kalabalık çocuk grubu odayı doldurduklarında Mehmet'inyatağından sarkmış yerlere kusmuş ve baygın bir halde öylece durduğunugördüler.Yerdeki kusmuğa dayanamayan bir kaç çocuk dışarı kaçtı.Şiddetlititreme halindeki hasta çocuğu kucağına yatırarak kontrol eden Kerime,çocuğungözlerinin kızarmış ve dilinde beyaz yaralar çıkmış olduğunu gördü.Onunbu perişanlığı karşısında kendini tutamayan Üzeyir ise hıçkıra hıçkıra ağlamayabaşladı.Onu teselli etmek ise Suphiye kalmıştı.Mehmet'in hastalık telaşındandolayı arkasındaki çocukları fark etmeyen Kerime, büyük bir şiddet ve birazdaannelik edasıyla onları acilen dışarı çıkardı ve kapıyı yüzlerine kapattı.Çokkısa bir süre sonra kapıdan hızlı adımlarla çıktı ve müdürün odasına gidenmerdivenleri tırmanmaya başladı.O sırada gözü yaşlı Üzeyir,kapı aralığındankardeşine,can yoldaşına,yurttaki tek sırdaşına baktı.Mehmet kızarmış suratı vekusmuklu ağzıyla titriyordu.Eliyle sımsıkı tuttuğu renk değiştiren solgunçarşaf gece boyu nöbet geçiren bu çocuğa dayanamamış birçok yerinden yırtılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuyudaki Işık
Fiction Historique''...Kaderleri yetimhanede birleşen, geçmişleri gözyaşı,nefret dolu,sevgiye muhtaç çocuklar ve kaderlerindeki maneviyat bulutlarını nostaljik yılların depreşmesinde bulan,1960-80'li yıllarda geçen kaçınılmaz sonun yarattığı umutsuzluk kavgası....''