O gece ayağına masaj usülü zeytinyağı sürülen ve acı içinde uyuyan Şevki, ertesi gün dışarı kaçamadığı için asabiydi. Odasına, Suphi kahvaltısını getirdiğinde bile ona sert çıkışmıştı. Fakat Suphi bu duruma içerlememişti çünkü yurdun büyüğü olan Şevki, ilk geldiğinde Suphiye sahip çıkan ilk kişiydi. Bu yüzden Suphi, Şevkiyi seviyor ve ağabeyi olarak sayıyordu.
Tolga, yemekhanede usulca yemeğini yerken içeriye nefes nefese Üzeyir girmiş ve sakin olmaya çalışarak el altından, mutfak taşının üstündeki çakmağı alarak bahçeye geri koşmuştu. Yarı küflenmiş peynirini çatallayan Tolga, bu durumu tebessümle karşılamıştı. Üzeyir, akıllı, saf bir çocuktu.
Kahvaltısını bitiren Tolga metal bardağının içindeki son Amerikan tozundan yapılmış sütünü de yudumladıktan sonra bahçeye, Üzeyir'in neler yaptığına bakmaya çıktı.
Üzeyir, arkasını dönmüş yerde bir şeylerle uğraşıyor, en yakın dostu Mehmet ise eliyle kırdığı çalıları iki taş arasına sığdırmaya çalışıyordu. Bu duruma anlam veremeyen Tolga, onlara doğru yürüdü ve gördükleri karşısında şok oldu.
Üzeyir elindeki kuşun tüylerini yoluyor, Mehmet ise kuşu pişirmek için ocak hazırlıyordu. Kafası kopmuş kuşu gören Tolga'nın midesi bulandı. Kusacak gibi oldu fakat kusamadı. Daha önce böyle elem bir manzarayı görmediğinden ona bir haller olmuştu. Bir anda başı döndü, yere düşecek gibi oldu ama yanındaki meşe dalına tutunarak kendini ayakta tuttu.
Onu gören Üzeyir;
+ Al işte! Kuşa bir ortak daha çıktı. Zaten küçücük hayvan.
Ocağın başında dumandan etkilenen Mehmet, arkasını dönerek dala tutunan Tolgaya baktı;
- Olsun olsun üçümüze de yeter. Zaten ben yedim de geldim.
Diyerek kendince bir espri yaptı ve Üzeyir ile beraber gülüştüler.
Onlar gülüşürken daha fazla orada duramayan Tolga oradan uzaklaşarak argın yanına çömeldi ve kusmaya çalışırcasına kendini zorladı.
O, orada kendini zorlarken yurdun kapısında pantolonunu diken Suphi, ona bir şey oldu korkusuyla yanına doğru gidiyordu ki arkasındaki pencereden Şevki seslendi;
+ Suphi. Ne olmuş o sarı çocuğa ?
- Bilmiyorum ağabey. Gidip bakayım.
Adımlarını hızlandıran Suphi, hızla Tolga'nın yanına çömeldi.
+ Ne oldu gardaş, iyi misin ?
- Bir şeyim yok. Üzeyir ile Mehmet'in yaptıkları midemi bulandırdı sadece.
Bulundukları argın oradan daha net görünen Üzeyir ve Mehmet'i gören Suphi, onların ne yaptığını anlayınca bir kahkaha patlattı;
+ Hee. Onlar yamyam gibidirler. Aldırış etme onlara, ellerinden gelse bok yerler.
Biraz daha iyi olan Tolga bu sözlere gülerek ; 'Haydi o zaman uzaklaşalım da bizi de yemesinler ' dedi. İkisi de gülüştükten sonra omuzuna elini attığı Suphi abisi ile binaya doğru yürüdüler. O sırada ne olduğunu anlamaya çalışan Şevki'ye ; '' Her şey yolunda '' gibisine bir hareket yapan Suphi, binanın önüne gelerek yanına oturttuğu dostu ile yarım kaldığı dikişe devam etmeye başladı.
Odada sıkılan Şevki, odaya temizlik için gelen Kerime ile göz göze gelince sırıtmakla yetindi. Bu durum karşısında Kerime dalga geçercesine ;
+ Hayırdır yataktan çıkmıyorsun koca oğlan. Yoksa sünnet mi oldun?
- Yok be Kerime anne! ( Yurtta kendisine 'anne' diyen tek kişi Şevki olduğu için Kerime onu diğerlerinden ayrı görür, ona herkesten daha sıcak davranır ve ona göre muamele yapardı.)
+ Ya ne oldu peki? Diyerek elindeki fırçayı bıraktı ve ona doğru yaklaştı.
- Akşam arkadaşlarla aşağı mahallede top oynarken ayağımı burktum da ondan yani.
Kerime bu duruma gülerek;
+ Hadi oradan. Yurda dönüşte duvardan atlarken burktum demiyor da bana maval okuyor. Eşek sıpasına bak.
Şevki başını öne eğdi ve cevap vermedi.
Bu durumda Kerime;
+ İyi madem top oynarken olduysa müdür beye söyleyeyim de bir tabip çağırsın.
- Yok yok! Müdür beye demeye ne gerek var Kerime anne. Bence bu durumu bir dal cigara ile çözeriz.
Bu duruma kahkaha atan Kerime, Şevki'nin yastık altından çıkararak uzattığı sigarayı önlüğünün cebine koyarak; 'Peki öyleyse uslu uslu otur' dedi ve odayı silmeyi unutarak başka odaları silmeye geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuyudaki Işık
Historical Fiction''...Kaderleri yetimhanede birleşen, geçmişleri gözyaşı,nefret dolu,sevgiye muhtaç çocuklar ve kaderlerindeki maneviyat bulutlarını nostaljik yılların depreşmesinde bulan,1960-80'li yıllarda geçen kaçınılmaz sonun yarattığı umutsuzluk kavgası....''