NASİHAT (Bölüm 19)

55 16 0
                                    

Yolda kararlı bir şekilde düşünen Suphi'nin düşüncelerini Tolga bozdu;

+ Nereye gidiyoruz?

- Bilmiyorum.

+ Hamal olmayacak mıyız?

- Düşünüyorum.

+ Yapabilir miyiz dersin?

- Sanmıyorum.

+ Bu şehri seviyor musun?

- Onu da bilmiyorum.

Suphi'nin verdiği cevaplar Tolgayı memnun etmemişti. Bir grup çocuğun yanlarından geçerken çocukların sessizce onlara ' var gazete, var gazete ' dediklerini duyduğu an Suphi, bir an durdu. Elinde gazete olan çocuğa yanaşarak;

+ Hemşehrim sen bu gazeteleri nereden alıyorsun?

Onun hareketlerinden şüphelenen çocuk ;

- Neden sordun?

+ Hiiç gazetedeki haberler doğru mu yazıyor diye kaynağını bilmek istedim sadece.

Çatılmış kaşlarını indiren çocuk yumuşayarak ;

- He öyle desene.Şu yukarıdaki CUMHURİYET Matbaasından.

+ Oo orası sağlamdır. İsmi bir kere hayırlı. Neyse haydi kolay gele.

Gazeteci çocuğa arkasını dönen Suphi kurnazca bir gülüşle Tolgaya ' hadi gidelim ' dedikten sonra bulundukları sahil yolundan hızlı adımlarla caddeye çıktılar. Tolga hâlâ neler olduğunu anlayamamıştı;

+ Allah aşkına bana da söyle ağabey ne oldu? Nereye gidiyoruz böyle hızlı hızlı?

- Hay kestane kafalı Tolga. Anlasana oğlum çocuğun gazete aldığı bayiiye giderek bizde gazete isteyip bizde satacağız. Hem şehri dolaşmış oluruz hem de para kazanmış oluruz.

+ Aha! Hele bak sen benim arı kafalı çalışkan ağama.

- Arı nedir lan ? Bari düzgün bir hayvan seçseydin.

İkisi de mutluluk içinde gülerek caddeyi boydan boya bitirmeye yakın, bir simitçi tezgâhından yine arnavut kaldırımlı sokağa girdiler. Matbaa, sokağın solundaki dar sokakta manifaturacının bitişiğindeydi. Matbaanın önüne gelerek kapalı kapının önünde sabırsızlıkla beklemeye başladılar.

O sırada tuvaleti gelen Tolga koşarak camiye gitti. Arkasından durumu anlayan Suphi ise gülmeden edemedi ve kaldırıma oturup beklemeye başladı. Biraz sonra pantolonunu iple bağlayan Tolga gelerek;

+ Aç karnına şerbet içersem böyle olur işte. Karnım tayyare gibi yine.

Çocukların karşılıklı uzun kahkahalarını, karşı kaldırımdan inen, kahverengi kasketli, fırça bıyıklı, göbeği kafasından önde giden bir adam böldü;

+ Hayır ola çocuklar.

Her zamanki gibi söze girmesi gereken Suphi oturduğu kaldırımdan kalkarak;

- Şey bey ağabey. Bizde gazete satmak istiyoruz da. Hani...Yani...Mümkünse.

Şişmiş elleriyle karnını sıvazlayan adam dükkanının önüne gelerek;

+ Oo maalesef çocuklar. Gazetelerimi satan yeterince çocuk var. Fazlasıyla zarara girmeye gerek yok.

Ümidi kırılan çocukların az önceki hallerinden eser kalmamıştı. İkisi de boynunu bükerek arkalarını döndüler. Bir kaç adım atmışlardı ki arkalarından yine şişman adam seslendi;

+ Size iş veremem ama bir nasihat vereyim.Ne olursa olsun bu kadar çabuk pes etmeyin.En ufak bir olumsuzlukta arkanızı dönerseniz sırtınızdan geçinenler olacaktır.

Suphi adamın dediklerine aldırış etmemiş boş gözlerle onu izlemişti sadece. Ama şişman adamın bu sözleri Tolga'da manevi bir tesire yol açmıştı.Tolga kısık bir sesle '' şişko ama güzel söz söyledi valla '' dedi. Sonra iç sesiyle tartışıyor gibi '' ne diyor bu zerzevat suratlı '' dedi.

Arkalarını tekrardan dönüp bulundukları sokaktan çıktılar. Ana yola çıkacakları sıra Suphi bıkkın adımlarla seyir tepesinin olduğu, aşağıda cadde ve sahilin göründüğü yere geldi. Tolga ise sürekli onun peşinden gidiyor ne yapmaya çalıştığına anlam veremiyordu. Manzaraya karşı konuşan Suphi ;

+ Bu gidişle bir iş tutamayız.

- Suphi ağabey konuyu değiştirmek gibi olmasın ama karnımda pek acıktı.

Tolga'nın bu hareketi karşısında ciddiyeti bozulan Suphi, arkasını dönerek Tolgaya baktı. Tolga, havaya bakmış kuşları seyrediyordu.

Bir tebessüm eden Suphi;

+ Ulan eşek sıpası. Ne adamsın. Yürü gidelim de bir lokantada yemek yiyelim bari.

- Ne diyorsun sen Suphi ağabey. Paramız mı var ki yemek yiyelim.

+ Sen gel be kardeşim. Ben orasını halledeceğim. Belki... Yani galiba hallederim.


Kuyudaki IşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin