Aylardır orada kalan Suphi, bakkalın sağcı olduğunu ve kendilerini satabileceğini anlamıştı. Her ne kadar Şevki'nin durumuna heyecanlansa da bakkalın bu hareketi gözünden kaçmamıştı.
Şevki, Suphi'nin dediklerini dikkate alarak silahını beline taktı ve zemin kata inerek pencereden arka bahçeye zıpladı. Bahçeden ağaca çıkarak yan bahçenin duvarına çıktı ve oradan da atlayarak arka sokaklara daldı.
Onun gitmiş olduğundan emin olan Suphi ise aceleyle zemin kata saklamak üzere kitapları toplamaya başladı. Çok sürmedi ki şiddetle kapıları çalındı. Heyecana kapılan Suphi ilk önce odanın içinde bir gidip geldi, daha sonra kararlılıkla pencereye yanaşarak atlamak istedi fakat çok yüksekti. Ne yapacağını bilemez bir halde etrafa bakınmaya, kendine bir kaçış yolu bulmaya çalıştı. Kapıdaki polisler ' Türkiye Cumhuriyeti adına sizi almaya geldik. Kapıyı açın yoksa kırarız.' Bu onu daha da heyecanlandırmaya başladı. Fakat nafileydi bütün bunlar. Polis kapıyı kırmaya gerek kalmadan alt kattaki ev sahibi kadın sayesinde kapıyı açtı. Suphi bir anda pencereye koştu ve camını açtı. Artık son çare polisleri intihar ile tehdit etmekti.
+ Gelmeyin abiler. Atarım kendimi.
Polislerin içlerinden göğsünde bir yıldızlı olanı elindeki silahı önce yere indirdi. Daha sonra alaylı bir tavırla;
- At ulan or*spu çocuğu. Sende kurtul bizde kurtulalım.
Psikolojik olarak polisin yaptığı bu baskı onu hemen yıldırmış, Suphi sinirden ağlayarak kendini odanın içine geri sokmuştu. Kollarına giren polisler hemen ona bir kelepçe takmak istediler fakat komiser buna gerek olmadığını söyleyerek onu diz çökmüş vaziyette bekletme kararı aldı. Onun torbaya doldurmak istediği kitapları göstererek ; 'Ne lan bunlar. 'Dedi. O sert mizaçlı Suphi'nin ağlamaktan yeni durulmuş gözleri sadece yere bakmakla yetindi. Komiser 'Götürün ' dedi.
Merdivenlerden hızlı hızlı indirilen Suphi neredeyse hiç bir basamağa basmamış resmen kollarındaki polislerin zorbalığıyla merdivenlerden uçmuştu. Toplanan mahallelinin meraklı bakışları altında arabaya bindirilen genç, başına nelerin geleceğini az çok tahmin edebiliyordu.
Karakola geldiklerinde yine koridordaki polisler ona kin dolu bakıyor, sanki linç etmek için en ufak bir hareketini bekliyorlardı. Sonunda bir odaya sokulan çocuk, yanına gelen başka bir komiserle karşılaştı.
Komiser;
+ Evladım. Neden bu kitapları okuyorsun.
- Ben. Ben sadece okuyorum efendim.
Birden kabaran komiser, çocuğun suratına kocaman elleriyle bir tokat yapıştırdı ve yüksek sesle ekledi;
+ Tamam ulan biliyoruz okuyorsun. Niye okuyorsun bu komünistleri.
- ...
Suratının diğer tarafına şiddetli bir tokat daha.
-...
+ Konuşsana p*ç kurusu.
- Kitap... Kitap okumak hoşuma gidiyor.
+ Yaa demek hoşuna gidiyor he?
- Evet efendim.
+ Diğer anarşist nerede? Nereye kaçtı?
- Bilmiyorum. O... O çok vatansever biridir.
+ Bırak ulan dallama. Elinde silahla koşuyormuş mahallede. Sen dua et Polen Sokaktaki polise ateş eden şahıs o çıkmasın. Yoksa sen yatarsın onun yerine mapus damlarında.
Komiserin açık kapıdan dışarıdaki polis memuruna hareketiyle Suphi nezarethaneye götürüldü. Girdiği nezaret gayet havasız, zemin katta ve rutubetli bir yerdi. O burayı hapishane diye düşünerek kimsenin olmayışına şaşırdı. Daha sonra duvarlarda okunan çeşitli yazılara göz gezdirerek köşede duran banka oturdu. Şimdi ne yapacaktı... Ya gerçekten polise ateş edenin Şevki olduğunu anlarsalar da onun cezasını da kendi çekerse. Onun için vazgeçilmez cazip bir kahramanlık örneği olurdu bu. Sonuçta hayatta en çok değer verdiği dostu Şevki abisine borcu vardı. Sonra tekrar düşündü. Tolga ne yapmıştı acaba. Neden hiç telgraf yazmıyordu. Doğru ya kendisi yurtta değildi ki. Nereye yazacaktı Tolga telgrafı. Biraz banka uzanmaya karar verdi. Ama kısa süre sonra bir polis gelerek; 'Yatmak yok. Yatmak yok.' dedi ve elindeki jopla parmaklıklara vurdu. Yattığı yerden doğrulan Suphi, bir farenin nezaretin önünden geçtiğini gördü. Ne pis bir yerdi burası. Ne zaman çıkacaktı buradan. Özgür olmanın ne kadar da mühim olduğunu anlamaya başladığında henüz 17 yaşındaydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuyudaki Işık
Historical Fiction''...Kaderleri yetimhanede birleşen, geçmişleri gözyaşı,nefret dolu,sevgiye muhtaç çocuklar ve kaderlerindeki maneviyat bulutlarını nostaljik yılların depreşmesinde bulan,1960-80'li yıllarda geçen kaçınılmaz sonun yarattığı umutsuzluk kavgası....''