Ağaçtaki kişi Üzeyir idi. Zorla çıktığı ceviz ağacında homurdanarak ceviz yiyordu. Hüzünlü olan Tolga, onu görünce bıyık altından gülmeye başladı ama, bunu ona sezdirmeden arkasını dönüp gitti.
O sırada obur Üzeyir, ceplerine doldurduğu dolgun cevizlerin verdiği keyiften olsa gerek yüksek bir nârâ ile ; ' Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. ' diyerek yine kendisini izleyenleri güldürmeyi başarmıştı. Fakat bir kişi hariç; O kişi sardığı tütünü 2.kat penceresinde içen Memur Sabriydi. Bu şiire sinirlenen Sabri, doğruca müdürün odasına girdi;
+ Müdür Bey 2. koğuşta kalan Üzeyir anarşist şiirler okuyor. Bu duruma müdahale etmeyecek misiniz yoksa?
Müdür,Sabri'nin iğneleyici konuşmasına sinirlendi fakat alttan alarak ;
- Allah Allah.Çağır bakayım onu benim yanıma.
Sabri koşarak aşağı indi ve binanın kapısında yakaladığı Üzeyir'i çenesinden tutarak; ' Bana bak lan anarşist piç kurusu, sen kimsin de memleketi bölücü şiirler okuyup milleti galayana getiriyorsun? Müdür seni odasında bekliyor. Yürü git de hesap ver. ' Dedi. Sıkıca tuttuğu çocuğu eliyle itekleyerek savurdu. Korkarak ne yapacağını şaşıran Üzeyir, tam geri dönüp koğuşuna kaçacaktı ki merdivenin başındaki müdür ; ' Üzeyir evladım odama gel bakayım' dedi.
Müdürün ardından odaya korkarak giren Üzeyir, ağaçtayken yoldan geçen birinden duyduğu kafiyeli bu şiirin, Nazım Hikmet'e ait olduğunu müdürden öğrendi. İyi ama memur Sabri neden ona anarşist demişti ki... Anarşist de ne demekti ?
''Avrupalı devletlerin uzaya çıkma mücadelesi verdiği bu dönemlerde, ne yazık ki bizim insanlarımız sağ-sol davası yüzünden birbirini yiyorlardı. Öyle ki sırf bu davalar uğruna sokaklarda kurşunlananlar, dükkanları bombalananlar, lise çıkışında kalabalık gruplar halinde birbiri ile savaşanlar, hatta aynı evi paylaşan farklı görüşteki kardeşlerin dahi birbirini boğazlaması, bizi ilim, bilim ve en önemlisi insanlıktan geri tutmaya yetiyordu. Sokaklarda özellikle genç kesimlerin sırf adı sempatik geldiği için büründükleri siyasi kimlikleri, onları hayat gayelerinden uzak tutmakla kalmayıp çevreye olabildiğince zarar vermelerine yol açıyordu.''
Memurun yaptığı sert hareketlerden çenesi uyuşan Üzeyir çenesini tutarak bahçeye çıktı. Canı sıkılmıştı. Neden bir çift söz için bu kadar azarlanırdı ki bir insan?
O sırada aklına cevizleri geldi. Elini cebine attı ve cebinden bir kaç ceviz çıkardı. Avlunun bir kenarına oturarak taşla kırdığı cevizleri yemeye başladı.
O hep böyle yapardı. Yurtta herkesten önce uyanır, bahçedeki meyveleri topladıktan sonra yurdun önündeki taş merdivenlere oturur, taşın üstünde meyveleri bir güzel yerdi. İçeriden sesler gelmeye başladığı, diğerlerinin uyandığını hissettiği zamanda ise kimse görmesin de yemeğine ortak olmasın diye hızlıca kucağına doldurduğu meyveleri bahçenin himliğine (çalılık) götürür gizlice orada yerdi. Aslında bu yaptığı birçok defa donunu değiştirmesine sebep olmuştu çünkü aç karnına yediği meyveler, karnını bozuyor o daha tuvalete yetişemeden çıkışını buluyorlardı.
İçeriden yine uyanan çocukların sesinin geldiğini duyan Üzeyir, cebine doldurduğu cevizleriyle aşk yaşamak üzere bahçeye koştu.
Dışarıya çıkan yeni arkadaşlar; Suphi ve Tolga, önce bahçenin kuyusundan çekilmiş testideki suyla yüzlerini yıkadılar daha sonra ise bahçede tahta taburelere oturarak kahvaltı saatinin gelmesini beklediler.
Onlar birbirleriyle daha yakından tanışırken bahçenin bir köşesinden bir çocuk, tam da Üzeyir'in sessizce ceviz yediği yere zıpladı. Bu durum karşısında eli ayağına dolaşan Üzeyir, elindeki cevizi havaya atarak korkudan ceviz kırmak için elinde tuttuğu taşı parmağına indirdi. 'Uff ! Anam babaaam. Ne yapıyorsun be Şevki ağabey. Az daha altıma kaçırıyordum.Zaten karnım bozuk. ' Bu duruma kahkaha atmak yerine etrafına temkinlice bakınan Şevki ' Sus ulan sus. Pazardan tütün aldım. Zaten karaborsaya düşmüş.' diyerek Üzeyir'in yanına oturdu ve yere düşmüş olan birkaç tütün kağıdını tabakasına doldurmaya başladı.
Üzeyir ; '' Şevki ağa, tabakanda pek güzelmiş.'' Dese de Şevki ona tepki vermedi.
Şevki; Bu yurdun en alakasız ama en büyük çocuğuydu, 15 yaşındaydı. Bazen yurda yatmaya bazen de yemek yemeye gelir, diğer günlerde ise dışarıda çalışır, bazen bir eski barakada veya bir teknede yatardı. Aslında yurda alınmaması gerekti ama müdür ona acıyordu ve yurtta kalmasına müsaade ediyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuyudaki Işık
Ficción histórica''...Kaderleri yetimhanede birleşen, geçmişleri gözyaşı,nefret dolu,sevgiye muhtaç çocuklar ve kaderlerindeki maneviyat bulutlarını nostaljik yılların depreşmesinde bulan,1960-80'li yıllarda geçen kaçınılmaz sonun yarattığı umutsuzluk kavgası....''