Sabah şafak henüz doğmak üzereydi ki polisin tekrar uykuya daldığını gören Suphi yavaşça yerinden kalkmaya çalıştı. Fakat karnındaki dikişler buna izin vermiyordu. Kendini biraz zorlamaya kalksa başına nelerin geleceğini tahmin ettiğinden emin halde kalmaya çalıştı ama patlayan dikişleri buna müsaade etmedi. Yavaş yavaş bedeninden aşağıya doğru sızan kan, onun durmasına yetmişti. Abisini görme ümidiyle başına daha da büyük şeyler gelebilirdi. Buna istinaden kalkmaya çalıştığı yatağa kendini yine bıraktı. Şimdi karnında müthiş bir acı duyuyordu. Daha da kötüsü ayağa kalkma girişimi onun başını döndürmüş ve gözünü karartmıştı. Şimdi bir hekim çağırmalı karnından akan kana tampon yaptırmalıydı. Polisi uyandırmak istemedi bu yüzden ilk olarak acısını dindirir ümidiyle bir bardak su içmeye kalktı. Ama eline aldığı su bardağını bile kavrayamayacak gücü olmadığından bardak yere düşerek kırıldı.
Polis aniden silahını eliyle kavrayarak ayağa sıçradı.
+ Ne oldu öyle? Kim camı kırdı?
Acı içinde yatakta kıvranan çocuk battaniyesine bulaşmış kan lekelerini polise göstererek sessiz bir yardım çığlığı attı. Çocuğun vaziyetini gören memur, zihnini uykusundan sıyırarak hemen doktor çağırmaya dışarı çıktı.
Yapılan müdahale fazla uzun sürmedi. Dikişler patlamamış, sadece iyileşmeye başlayan yaranın kabuğu sızıntı yapmıştı. Yapılan tamponun ardından sızıntı durduruldu ama Suphi hala onu görmekte kararlıydı. Doktor odasından çıkmadan ona isteğini bildirdi.
+ Hekim bey. Ben abimi görmek istiyorum. Ne olur onu bana gösterin.
Bu duruma gayet soğukkanlı ve bir çocuk için sıradanmış gibi davranan hekim;
- Morga kadar gidemezsin delikanlı, dikişlerin daha çok taze. Zaten abini de görsen ne yapacaksın, yüzüne isabet eden kurşun yüzünü parçalamış. Tanınmaz bir halde. Görsen sen bile tanıyamazsın.
Doktor son cümlesini kurarken biraz gülüyor gibi olmuştu. Bu aniden kedere düşen Suphi tarafından ' galiba abimi göstermemek için bana yalan söylüyorlar, veya abim hiç ölmedi, hapishaneye götürdülerse belki. ' diye yorumlandı.
Evet, doktorun bir tebessümü bile Şevki'nin ölmediği düşüncesine itmişti yatakta yatan yaralı gencin.
Onu görebilmenin ümidiyle 5 gün daha yatağında zaman öldüren Suphi, 5.gece yine morga gitme girişiminde bulundu. Bu sefer odadan kaçması gayet başarılı olmuştu. Çünkü polis, onun yanında refakat etmeye o kadar alışmıştı ki, yan çekyattaki yerini hiç yadırgamıyor, hastahaneden aldığı çarşafları üstüne ve altına sererek gayet titiz bir şekilde neredeyse gece gündüz yatıyordu.
Genç adam yavaşça çıktığı odanın kapısını kapatarak hastahane koridoruna çıktı. Hastahane duvarlarından destek alarak ilerlediği koridorda onun gibi bir kaç kişi daha zorla yürüyordu. O diğerlerine göre gençti ama yine de koridor onu yadırgamamıştı. Suphi nereye gideceğini gayet iyi biliyordu. İki kat aşağı inecek ve morga girecekti. Hala abisinin orada olduğunu düşünmüyordu ama buna kendi gözleriyle şahit olmak onu tatmin edecekti.
Koridoru bitirdikten sonra ikiye ayrılan tarafta yine sol koridora yönelerek aşağı en yakın yoldan inmenin yolunu bilinçsizce arıyordu. Bir ara eliyle karnını yokladı. Gayet yolundaydı her şey diye düşünürken yanından geçtiği genişçe bir odada iki polisin bir parkalı genci zorla tuttuğunu, doktor ve hemşire takımının da gencin omuzuna müdahale ettiğini gördü. Nedensiz bir şekilde paniğe kapılarak hızla yürümeye başladıysa da daha taze olan karın yaralanması buna izin vermedi.
Kendisi için uzun süren bir yolculuğun ardından iki kat aşağı inmiş ve nihayet sabahın erken saatlerinde kimselerin olmayıp ruhların muhabbet ettiği morga gelmişti. Normalde onun yaşıtları hatta onun bile böyle yerlerden korkması gerekirdi ama o nedense korkmamıştı. Belkide içerideki abisinin onu koruyabileceği içgüdüsüyle geldiği morgta, kapıyı yavaşça açıp içeri girdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuyudaki Işık
Historical Fiction''...Kaderleri yetimhanede birleşen, geçmişleri gözyaşı,nefret dolu,sevgiye muhtaç çocuklar ve kaderlerindeki maneviyat bulutlarını nostaljik yılların depreşmesinde bulan,1960-80'li yıllarda geçen kaçınılmaz sonun yarattığı umutsuzluk kavgası....''