AYRILIK (Bölüm 32)

37 16 0
                                    

Gece çok uzun geçmişti. Bu yurda ilk geldiği günden bugüne ne kadar da zaman geçmişti. Hemde hayli zaman olmasına rağmen. Uzun zaman... Yüreğinin kökünde çın çın ötüyordu yurttan ayrılacak olmanın üzüntüsü. Bunca zamana rağmen ne de çok şey görmüştü hayata dair. Ağabeyliği, yardımlaşmayı ve en önemlisi öksüzlüğe -yetimliğe rağmen hayata 4 elle sarılışı. Çok kısa zaman önce hayata çocukça olan bakışı, dostlukla aydınlanan dünyasında çok çabukça okuyarak ve araştırarak onu farklılaştırmış, şimdi meclise giren bir politikacı gibi onu kocaman bir aydın adama çevirmişti.

Ertesi sabah herkesten önce sabahın ilk ışıklarıyla kalkmasına rağmen gözlerini hiç açmamış yırtık çarşaflı yatağına kendini kederle çivilemişti adeta. Suphi ise sabaha karşı daldığı uykusundan yurdun tahta bahçe kapısının açılmasıyla tekrar uyanmıştı.

Bahçeden gelen kişi yurdun müdürü Kemal'di. Tolga'nın başvurusunu Ankara'ya dilekçeyle bizzat bildirmiş, yazılı sınava girmesine olanak sağlamakla beraber ona Ankara'daki bir ahbabının yurdunu ayarlamıştı. Eğer Tolga yazılıdan başarılı olursa Ankara'da kalacak ve mülakatları bekleyecekti. Müdür, yatakhanede ranzalara geldiğinde sessizce Tolga'nın yatağına doğru eğildi ve fısıldamasına fırsat kalmadan Tolga'nın sessiz sessiz ağladığını ve yastığına sarıldığını gördü. Uyanık olan çocuğa biraz daha zaman tanıyarak bu seferde Suphi'nin yatağına yönelen müdür, onun da yaşlı gözlerinin açık bir vaziyette tavana baktığını gördü ve kendisi de duygulanmadan edemedi. Resmen her iki çocuk uyanmış, sadece içlerini çekerek ve gözyaşlarını saklayarak birbirleriyle derin bir sohbete girmiş gibiydiler. Kemal, bu sohbete dâhil olup tekrar çocukluğuna dönmek için neleri vermezdi ki.

Zaten kendini bu makama uymayacak kadar duygusal bulduğundan yıpranmış hissediyordu. Yaşı genç olmasına rağmen kapıldığı bu keder onu öylesine vurmuştu ki çocukluğunda okuduğu bütün çocuk dergilerini saklıyor hatta tekrar tekrar okuyordu.

Daha fazla geç kalmamak adına titreyen sesiyle;

+ Haydi kalkın artık çocuklar 6:30 trenine geç kalacaksınız. Diyebildi.

Bu söz zaten ağlayan Tolga'nın beyninde adeta bir şimşek etkisi yaratmıştı. Babası da trenle hep işe gidip geldiğinden Tolga bir an o nostaljik ve hayal meyal hatırladığı yıllarına dönerek bugünkü trene binmek istemedi. Sonra sonra bu düşüncenin gayet yersiz olduğunu düşünerek bu duygusal fikrinden vazgeçti. Sıkı sıkı kapattığı gözlerinden o bu düşünceleri geçirirken, Suphi çoktan üstünü giyinmiş hazır vaziyette ayakta bekliyordu. Tolga da vücudunun ona verdiği bitkinliği atarak ayağa kalktı ve dolabında hazır bulunan gömleğini giymeye başladı. Gömleğinin iliklerini her geçirdiğinde buradan uzaklaşıyordu sanki.

Sonunda geceden hazırladıkları bavulu sırtlayan Suphi, önden giderek sırtındaki bavulları müdürün arabasına yerleştirdi. Hareket etmeye başladıkları zaman ön koltuğa oturan Tolga, ilerleyen arabadan son kez yurda baktı.

Tıpkı köyünün yollarından bu şehre gelirken köyüne baktığı gibi, yaşlı gözlerle, son kez...

Kısa süren araba yolculuklarının ardından sonunda onlarca trenin beklemekte olduğu gara geldiler. Üçü de arabadan inmek istemiyorlardı. Önce davranan müdür sonunda inerek arka koltuktaki bavulları bir gururla aldı ve parkeli kaldırıma indirdi. Arabadan inen çocuklar birbirlerine hiç bakmıyorlardı. Tolga gara yanaşmış trenlere bakarken, Suphi ise gökyüzüne bakıyordu. Sınırsız özgürlük diyarı olan gökyüzüne...

Sükûneti, kendini toparlayan Tolga bozdu;

+ Hoşça kal ağabey...

Kafasını semadan indiren Suphi, titreyen sesi ama kararlı olma düşüncesiyle;

- Hoşça kal sarı oğlan... Git git te kurtar kendini...

+ Öyle deme ağabey. Gelirim ben yine.

Konuşacak bir şeyi kalmayan Suphi, aklına bir şey gelmiş gibi arabaya yöneldi ve koltuk arasına attığı küçük bir kutuyu eline alarak Tolgaya uzattı.

+ Bu ne ağabey?

- Ayakkabı... Ayakkabı aldıydım sana... Giyersin diye.

O an uzun bir sarılma oldu. Yakından olanları izleyen müdür, sessizce Tolga'nın elinden tuttu ve onu trene götürdü. Geride hareketsiz kalan Suphi ise yanlara sallanan boş kollarıyla biçare onun gidişini izledi.

İlerleyen tren, ardındabelkide onlarca yarım kalmış hikâyeyi ve hasreti bırakırken, garda bulunanlargönüllerindeki gurbet kapılarına 'ümit ' mühürlerini basmışlardı.

Kuyudaki IşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin