Derin bir uyku çekmiş olan Suphi, şimdi gözlerini büyük bir huzurla açmıştı. Uyandığında başında duran üniformalı polis, uyukluyordu. Pencereye baktığında zamanın muhtemelen akşam saatleri olduğunu anladı. Ama odada bir aksilik vardı, ya da bir eksiklik. Müthiş bir acı duydu o anda karnında. Yavaşça kazağını sıyırdığı an, karnında kocaman bir sargı bezinin olduğunu fark etti. Aslında kolunda serumda vardı fakat o, bunu ancak yanındaki sürahiden su doldurmaya yeltendiğinde fark edebildi.
Temkinli hareketlerle suyunu doldurup içtikten sonra neler olduğunu anlamak için hafızasını zorladı. İlk önce tek hatırladığı şey silah sesleriydi. Sonra Üzeyir'in öldüğünü hatırlayıp hüzün kapladı içini. Daha sonra biraz daha düşündü ve sonunda hafızasına bir tokat gibi çarpan Şevki'nin vurulma anı geldi. O, yanında elinde silahla yere düşen Şevki ağabeyini hatırladığında, yanı başındaki koltukta uyuklayan polis irkilerek uyandı. Polisle göz göze bakıştıklarında polis, onun gözüne keder dolduğunu gördü ve sordu;
+ Uyandın mı delikanlı, nasılsın?
Durumu anlamaya çalışan Suphi, duraksadıktan sonra;
- Şevki... Şevki ağabeyim nasıl?
Polis onun sorduğu soruya cevap vermek yerine lafı karıştırıp;
+ Ama maşallah iyi gördüm seni. Ağrın sızın yok değil mi?
Suphi sorduğu soruda kararlıydı.
- Polis abi, Allah aşkına söylesene. Şevki ağabeyim nasıl?
Bu sorudan kaçamayacağını anlayan polis;
+ Bak delikanlı. Ülkücüler sizi sıkıştırmış para istemişler galiba. Abin de onlara karşı geldi ama ülkücüler onu vurdular.
Bu iyi bir şeydi. Polisler, ülkücülerin onları haraç istemek için sıkıştırdığını sanıyorlardı. Eğer sağ-sol davası uğruna bu kavganın yaşandığını bilseler bu olay uzar giderdi. Bir hevesle yatağından kalkmaya çalışan Suphi;
- Nerede? Hangi odada? Gidip onu ziyaret edeyim, merak eder beni.
Gözlerini yere deviren polis;
+ Abin yok delikanlı. O burada değil.
Olayın nereye gideceğini anlayan Suphi içindeki en küçük bir ümitle konuştu;
- Hıı demek başka hastahanede. Hangi hastahane ki acaba? Taburcu olunca giderdim.
+ Bu hastanede, fakat maalesef bu hastahanenin morgunda abin...
İçindeki son ümidi de tükenen Suphi, hiç beklenmedik şekilde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Onun sırtını sıvazlayan polisin bile bu yaşında bu acılara maruz kalan çocuk için gözleri dolmuştu. Ne diyeceğini bilemez halde olabildiğine ağlayan Suphiyi sakinleştirmek pek kolay olmamıştı. Doktorların sakinleştirici iğne ile uyuttuğu çocuk rüyasında bile inliyor, dostluğunun ebediyetini rüyalarında yaşatıyordu. Demek vurulduğu anda ki içine çöken huzur buydu.
Memleket davasına verilen bir can daha bu memleketin bekasını sağlayacak mıydı? Yoksa nice canlar giderse gitsin okuyup adam olmadan kaba şiddete başvuran bu nesiller mi yaşatacaktı bu memleketi. Aslında durum her devirde aynı istikamette ilerlerdi. Kimisi kaba şiddetle bağımsızlığı savunurken, kimileri de diplomaları ile bu memleketi savunma adı altında karanlığa sürüklemiyor muydu? İnleyen bu acı nağmelerin sebebiyeti, nifak tohumlarıyla bezenmiş vatanımızdı elbet. Fakat zihniyetlerin aynı olması, halkı uykusundan uyandırmıyor aksine din adı altında asimile olan halkımızı her geçen gün Orta Doğu halkları gibi Batıya hayran ettiriyordu.
Suphi tekrar uyandığında polisi kolundan dürterek uyandırmaya kalktı fakat adamın uykusu çok ağırdı ve ilk seferde uyanmadı. Daha sonra şiddetle onu sallayan çocuk, onu uyandırmayı başardı. Uyanan polis saatin hala sabah olmadığını fark ettiğinde yataktaki çocuğa uykusundan uyandırdığı için biraz kızdı. Bu kızgınlığını derin bir nefes alarak belli ettiyse de onu anlayan Suphi, bunu hiç umursamadı bile.
+ Ne oldu yine?
- Onu görmek istiyorum.
Hiddetlenen polis;
+ Kimi göreceksin evladım?
- Abimi.
+ Kesinlikle olmaz. Sen buradan iyileş de daha karakola gidip ifade vereceksin.
Polisi iknaedemeyeceğini anlayan çocuk, razı olmuş gibi boynunu büktü. Elbettevazgeçmeyecekti. Görecekti abisini.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuyudaki Işık
Historical Fiction''...Kaderleri yetimhanede birleşen, geçmişleri gözyaşı,nefret dolu,sevgiye muhtaç çocuklar ve kaderlerindeki maneviyat bulutlarını nostaljik yılların depreşmesinde bulan,1960-80'li yıllarda geçen kaçınılmaz sonun yarattığı umutsuzluk kavgası....''