Bölüm 4

12K 708 198
                                    

Sessiz adımlar içerisinde terk ettiğimiz mezarlığa dönüp bir daha bakmadım. İçinde yatan acılara aldırmadım benim yerime kimin öldüğünü umursamadım önceliğim hep yaşamak olmuştu.

Hayatta kalmak. Dile o kadar kolaydı ki söylemesi. Keşke kendisi de o kadar kolay olsaydı. Ama değildi olmuyordu. Bunu o kadar iyi biliyordum ki.

Aç kaldığım gecelere sorabilirsiniz yaşamanın ne kadar zor olduğunu. Kendi kanımda boğulduğum günlere sorabilirsiniz. Zorla kesilen saçlarıma, her gün daha fazla moraran bedenime, zorla bedenimden kirli eller tarafından sökülen ruhuma. Ya da kaybettiğim kelimelerime.

Ya da boş verin. Sormayın beni. Görmezden gelin her zaman ki gibi...

Bindiğimiz araba şehri terk ederken yanımda ki dört adam da konuşmadan oturuyordu. Arkamızda kimse yoktu. Diğerleri neredeydi bilmiyordum. O yaşlı adamda burada değildi. Sadece diğerlerine göre daha kıdemli olduğunu bildiğim genç oğlan vardı tanıdık.

Tanıdık... Hayır, tanıdık değildi. O kadar yabancı ve bir o kadar da uzaktı bana. Kaygısız bakışlarım yolları seyrederken nereye gideceğimize dair hiçbir fikrim yoktu. Açıkçası umursamıyordum da.

"Mehir."

Boş bakışlarım bana seslenen kişiye döndüğünde cevap vermeden konuşmasını bekledim. Konuşmayacağımı anladığı zaman devam etti sözlerine.

"Sana birkaç bilgi vermem gerek. Gideceğimiz yer ile ilgili."

Kısa bir an duraksadı. Diyeceklerini kafasında tartıyor gibiydi. Sessizce söyleyeceklerini toparlamasını bekledim. Diğer üçü bizimle ilgilenmiyordu zaten.

"Kendine bir isim, bir lakap ya da ne istersen. Öyle bir şey bul. Bundan sonra gerçek adını kimse bilmeyecek. Bilenlerde asla dillendirmeyecek. Gittiğin yer sanma ki dost dolu. Orada ki herkes, istisnasız hepsi rakibin. Sadece en iyisi olursan hayatta kalırsın. Uyumlu olmaya çalış."

Başımı olumlu anlamda salladıktan sonra yeniden dışarı çevirdim bakışlarımı. Adımı seviyordum. Belki de sadece adımı seviyordum.

"Ha bu arada."

Düşüncelerimi bölmesi üzerine derin bir nefes alıp yeniden döndüm ona. Elinde iki tane küçük kutu bulunduruyordu.

"Biri kahverengi, diğeri mavi lens. Hangisini kullanacağın sana kalmış. Belirgin özelliklerinden sıyrılman gerekli. Düşman çok fazla."

İki farklı göz rengine sahip olmak fazlası ile belirgin bir özellik olsa gerek. Lens kutularını alıp iyice köşeye çekildim.

Uzun yolculuğumuz boyunca çok az konuşmuş saptığımız ara sokaklarda araba değiştirmiş ve en sonunda sadece iki kişi kalmıştık.

Bu sefer ön koltukta oturuyor ve sessizliğimi koruyordum. Radyoda çalan hafif müziğe yanımdaki adam ıslığı ile eşlik ediyor beni yok sayıyordu. En az benim onu yok saydığım kadar.

Eski püskü bir mahalleye girdiğimizde konuştu.

"Lensini tak."

Emir almaktan her ne kadar hoşlanmıyor olsam da bir süre hatta uzun bir süre böyle devam edeceğini biliyordum. Bu yüzden sesimi çıkarmada kahve olan lensi çıkarıp mavi gözüme yerleştirdim.

Göz bebeklerime anında yerleşip diğer gözümle neredeyse aynı olan lens dikkatli bakılmadığı sürece fark edilmiyordu.

Diğer evlere nazaran daha yaşanabilir bir evin yan tarafındaki garaja girdiğimizde arabayı durdurmadı. Konsoldaki bir düğmeye bastığı zaman mekanik bir ses yankılandı ortamda.

Güçlü Kadınlar Serisi 2; HAYALETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin