İnsan hayatının temelini hayal kırıklığı oluşturuyordu. İstek ve arzularımızın temelinin hayal kırıklıklarında dayandığını fark etmek, kazanmak için çabaladıklarımıza uzanamamak, temelde acıların çağrışımıydı.
Bir piyano tınısında dağılabilirdi insan. Bir adımda yıkılabilirdi insan. Hiç ummadığı bir anda savrulabilirdi insan. Yıllar önce bir gün bir kadın sarmıştı beni.
Anı o kadar silik ve o kadar kayıptı ki gerçekte yaşayıp yaşamadığımı bile bilmiyordum. Emin olamıyordum. Kulaklarımda çağlayan son sözleri güçlü bir kadın olacağım yönündeydi.
Ben güçlü bir kadın olmuş muydum? Ben acılarıma göğüs gerip onları kabullenebilmiş miydim? Ben annemin ölümünü babamın ihanetini sindirebilmiş miydim?
Yapamamıştım! Ne annemin ölümünü kabul edebilmiş ne de babamın ihanetini sindirebilmiştim...
Sanki saatlerdir suyun altında kalmışta bir gram nefese muhtaç gibi nefes nefese açtım gözlerimi. Bulanık gözlerim karanlık odada bir ışık kaynağı ararken omzuma dokunan el ile geriye kaçındım.
Görmeyen gözlerim bana dokunan ele çevrilmiş kendimi korumak istercesine kollarım bedenime sarılmıştı.
Yanan abajurun ardından gözlerimin ilk gördüğü zehir yeşili tanıdık gözlerdi. Uyku sersemi bulanık bakan zehirleri endişe ile gözlerime sabitlenmişti.
Yanımda mı uyumuştu? En son bana şiir okuduğunu hatırlıyorum.
Bana şiir okumuştu...
Bu o kadar hassas bir kelimeydi ki nazarımda kelimelerimin kifayetsiz kaldığı bir noktaydı. En son biri benim için bir şey okuduğunda sahte mezarımın başında bir hocanın okuduğu duaydı sanırım.
Ne dediğini anlamadığım, esasen pekte merak etmediğim şeyler fısıldıyordu. Cenaze namazımda merhumeyi nasıl bilirdiniz diye sorduklarında insanlar iyi bilirdik demişlerdi.
Ama insanlar beni bilmezdi ki! Ama ben hiç iyi olmamıştım ki. Yalan insan dili olmuş. Yalan insan olmuş. Hayatımız yalan olmuş.
"İyi misin?"
Fısıltı şeklinde çıkan sesi kulaklarıma ulaştığında ben hala bomboş bakıyordum ona. İyi miydim? Değildim. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Sanki ruhumu şeytana satmış ama şeytanın ruhunu satın almış gibi hissediyordum.
Sanki bir meleği gökten düşürmüş, günaha bulamış kanatlarını tek tek yolmuş gibi hissediyordum.
Sanki masum bir bebeği kundakta öldürmüş, bir anneyi çocuğundan ayırmış, dünyaya doğacak olan güneşi sonsuza kadar söndürmüş gibi hissediyordum.
Sanki elimi nereye atsam orayı kurutuyormuşum gibiydi. Öyle bir boşluk öyle bir hezimet. Öyle bir yıkılmışlık ve savrulmuşluk.
Dağhan yüzüme gelen saçlarımı kulağımın arksına iterken sadece onu seyrettim. Neden yanımda olduğunu, neden gitmediğini sorgulamadım.
Bazen, bazı geceler insan yanında birinin varlığına ihtiyaç duyuyordu. Bu o gecelerden biriydi benim için. O geceleri hep tek başıma sabahlamış olsam da bugün yanımda birisi vardı. Benimle aynı yerden yaralı bir adam.
Onunda yarası annesiydi? Onunda katili Mehmet'ti. Hangimiz daha şanslıydık peki. İkimizde değildik.
O bana nazaran biraz daha şanlı olabilirdi tabii. En azından babasının ihanetine uğramamıştı. Ben olabilecek herkesin ihanetine uğramıştım. Yoldan geçen alelade bir adamın, camdan bakan rastgele bir kadının ihanetine bile uğramıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güçlü Kadınlar Serisi 2; HAYALET
ActionDüşe Kalka büyür insan. Kimi kanar kimi yanar. Çoğunu annesi sarar. Bazılarının ise yaradır annesi ta derinlerine. Benim annem bana el, bana yabancı. Benim annem kalbimdeki en büyük sancı. Kimsesizliği siz bana sorun. Ya da sormayın. Kelimelerle a...