Soğuk bir nefesti içime çektiğim yaşam. Hissettiğim, elimde kalan, yokluğunda savrulan. Yaşamak, öyle anlamsız bir çaba içerisindeydim ki şu sıra ne yapacağımı bile bilmiyordum.
Anlamsız bir çaresizlik, gereksiz bir çılgınlık, azgın bir yorgunluk içerisindeydim. İnsanın kalbi atmaktan yorulur muydu? Benimki yoruluyordu, benim kalbim yorulmuştu.
Öyle bir yorgunluktu ki bu, öyle bir sızı adlandıramıyor, bir tanım yapamıyordum...
Ellerime çevirdim bakışlarımı, kırık tırnaklarıma, nasırlaşmış parmak boğumlarıma, yara bere içindeki ellerime. Ben hiç kadın olmamışım. Ben hiç hassas bir kadın olamamıştım.
Şimdi ellerimdeki yaraları saran, her bir yarama dudaklarını bastıran bu adamın hayatımdaki yeri de tanımsızdı bende.
Kimdi Dağhan, benim hayatımdaki yeri neydi. Bana verdiği şefkati hak ediyor muydum? Ellerim kandı benim, gözlerim cinayet. Benim nefesim bile ceset kokuyorken kokusunda menekşeleri barındıran bu adam neden benim yanımda, hayatımdaydı.
Sol elini uzatıp yüzüme düşen saçı kulaklarımın arasına sıkıştırdı. Varla yok arasında tenime değen elleri kalbimin kasılmasına sebep oldu.
Ne zamandan beri bir erkeğin elleri bana böyle hissettiriyordu. Bir erkek değildi. Alelade biri değildi dokunan, Dağhan'dı. Peki ben ne zaman bu adamı hayatıma aldım da hayatımda önemli bir yere koydum.
Ben farkında olmadan içime işlemiş benden biri olmuştu. Bakışlarından bana akan hislere karşı kendimi savunmasız hissediyordum. Hiçbir şeyden korkmasam bile Dağhan'ın gözlerinde gördüklerimden korkuyordum.
"Uyumalısın biraz."
Kadife yumuşaklığındaki sesi kulaklarıma tanımsız bir ezgi gibi dolmuş ruhumu okşamıştı. İlk defa kaçmak istedim o an. Buralardan çok uzağa, içimde filizlenen duyguların susuz kalıp kuruyacağı diyarlara lakin yapmadım, yapamadım. Kaçmak Şafak SONER'in kızına yakışmaz. Bende kaçmadım.
Yatağın köşesine kıvrılıp yattığımda boş bakışlarım çıplak duvarda geziniyordu. Yatak çöktüğünde Dağhan'ın da yattığını anladım. Kısa iki nefesin ardından karnıma uzattığı elleri ile beni kendine çekmiş ve sıkı sıkı sarmıştı beni.
Tekleyen kalbim yerini beğenmemiş gibi kaburgalarıma çarptığında kaşlarımı çattım.bu şey, hissettiğim bu his o kadar yabancı ve olmaması gereken bir şeydi ki? Şuan sırtımı dayadığım adama güveniyordum.
Oysaki ben asla sırtımı birine dönmezdim. Oysaki ben sırtımı yalnız ve yalnız duvara dönerdim ki kimse arkamdan beni vurmasın. Kimseye sırtımı dahi dönmezken Dağhan'a sırtımı yaslıyordum.
Peki onu benim için farklı yapan şey neydi.
"Masal anlatmamı ister misin?"
"Masal mı?"
"Evet."
"Bugüne kadar kimse bana masal anlatmadı."
"Ben anlatırım, sen istersen ben hep anlatırım."
Kadife sesi ruhumu okşarken onun temiz ruhuna karşı kendi kirletilmiş ruhumu düşündüm bir an. Ellerimden kan akıyor, gözlerimden kin damlıyordu. Sesimle ancak bir ölünün attığı son çığlık olabilirdi.
Annemin babam hakkında yazdığı satırlar düştü bir an fikrime.
"Biz kirletilmiş kadınlar, acılara sarılıp uyurken masal gibi bir adam çıkardı karşımıza. Benim masalım Ulaş oldu. Daha önce de sevdim, birçok insanı aldım yüreğime ancak bir tek ona verdim ben yüreğimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güçlü Kadınlar Serisi 2; HAYALET
ActionDüşe Kalka büyür insan. Kimi kanar kimi yanar. Çoğunu annesi sarar. Bazılarının ise yaradır annesi ta derinlerine. Benim annem bana el, bana yabancı. Benim annem kalbimdeki en büyük sancı. Kimsesizliği siz bana sorun. Ya da sormayın. Kelimelerle a...