Ruhun attığı çığlıkları kimse duymuyordu. Attığımız çığlıklar içimizi parçalıyor, yüreğimizi dağlıyor ama dışımızda yaprak kıpırdamıyordu.
Acı çekiyorduk... Acı çekiyordum. Kaybettiklerime bile ağlayamıyordum. Çünkü kazandığım ya da benim olan hiç bir şey olmamıştı ki kaybedecek bir şeyim olsun. Ellerimden kayıp gidecek bir şeyim kalsın.
Beyaz duvarın üzerindeki hayali kan lekeleri yere doğru usul usul akarken geçtiği yollarda ruhsuz ve kana bulanmış bir yüzün karakterlerini barındırıyordu. İfadesiz bir katilin ilk cinayeti resmediliyordu.
Evet, belki zorunluluktu bu yaptığım. Bahanelerin arkasına da sığınabilirdim kan dökülmeden bu işi halledebilecek iken ben ruhsuzca bir canı almayı seçmiştim. İçimdeki canavarın kan arzusunu bu yolla dindirmeye çalışmıştım.
Benim tercihimdi. Sonucunda asla var olduğunu düşünmediğim masumiyetimi katletmiştim. Ben istemiş ben yapmıştım. Şimdi pişman değildim gelecekte de olmayacaktım. Burada, bu tesiste bizi birer ölüm makinalarına çevirdiklerini anlayacak kadar bilincim yerindeydi.
Her gün yemeklerimizi kattıkları şeyleri anlayacak kadar gözlerim üzerlerindeydi. İçimizden birinin bunu fark etmeyeceklerine o kadar eminlerdi ki sistemde bıraktıkları açıkları önemsememişlerdi bile.
Lakin ben onlara hiçbir zaman tam olarak güvenmemiştim. Kendimi geliştirmek. Hayatta kalmak ve daha iyi olabilmek için onları bir araç olarak kullanmaktan asla çekinmeyecektim.
Bu aşamada onların da beni kullanmaları engellenemez bir döngüydü. Tıpkı dün ve ondan önceki gün olanlar gibi. Yeri gelecek beni hiç düşünmeden birilerinin yatağına göndereceklerdi. Yeri gelecek can alacak yeri gelecek acı çektirecektim.
Bana verdiklerinin karşılığını bir şekilde misli misli alacaklardı. Bu yüzdendi aldığım o can. Onlar istediği için değil ben istediğim için almıştım o canı. Kimsenin isteğine bağlı kalmadan yalnız kendi özgür iradem ile karar verip almıştım.
Zorunluluk ya da dayatmadan daha fazlasıydı bu. Pişmanlığı da hazzı da sadece bana aitti. Arkasına saklanabileceğim hiçbir sebep bırakmamış. Nedenleri ve sonuçları kendi ellerim ile ateşe vermiştim.
Ellerimde kuruyup tenimi bir yay gibi geren kan lekelerine baktım usulca. Dünden beri kan içerisindeydim. Saçlarımda kurumuş kanın ağırlığını başımda hissediyordum.
Oturduğum yerden kalktım sakince. Saatlerce oturmaktan her yerim ağrımış ve uyuşmuştu. Yüzümde mimik oynamadan banyoların olduğu tarafa ilerledim.
İlk geldiğimizde tamamen halka açık olan bu yer geldiğimizin üçüncü ayında perdelerle ayrılmıştı. Bunda benim payım büyüktü. Kimseden talep etmemiştim fakat üç ay boyunca yıkanmamam ve dayanılamayacak bir kokuya sebep olmam sonucu hocaların artık sabrı taşmış ve bunu yaptırmışlardı.
Defalarca dezenfekte edildikten sonra perdelerle ayrılmış banyolara girişime de izin vermişlerdi. Kimsenin önünde soyunmayacak ve banyo yapmayacak kadar kendimdeydim. Diğerlerin yedikleri ilaçlar neticesinde sorgu güçlerini ve iradelerini kaybetmiş olsalar da ben kendimi korumanın hep bir yolunu bulmuştum.
Tabii bunun mutfaktan çaldığım ekmek ve yeşilliklerin katkısı büyüktü. Bir şekilde birinin fark edeceğini biliyordum fakat üç yıldır kimsenin fark etmemiş olması şanstan daha fazlasıydı. Ki bende şans ne arasın.
Perdeleri sıkı sıkı kapattıktan sonra soyundum usulca yalnızca külotum kalmıştı altımda. Suyu açtığımda başımdan akan çivi gibi suya lanet etmek istedim. Sıcak suyla banyo yapmak istiyordum. Sıcak suyu seviyordum. Fakat buraya geldiğimizden beri bir gün olsun sıcak su yüzü görmemiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güçlü Kadınlar Serisi 2; HAYALET
ActionDüşe Kalka büyür insan. Kimi kanar kimi yanar. Çoğunu annesi sarar. Bazılarının ise yaradır annesi ta derinlerine. Benim annem bana el, bana yabancı. Benim annem kalbimdeki en büyük sancı. Kimsesizliği siz bana sorun. Ya da sormayın. Kelimelerle a...