Doğduğum günden bu yana yalnızım. İnsanoğlunun fıtratında var yalnızlık. Bir gün mutlaka hepimiz yalnız kalıyoruz. Yalnızlığı arıyor yalnızlığı istiyoruz. Gerçek yalnızlığı tadana kadar nasıl bir lanet olduğunun farkına varamıyoruz.
Ben yalnız olmamanın ne demek olduğunu hiç bilmedim. Yırtık çoraplarımla okula giderken, beslenme çantam boş bit şekilde masanın altında dururken, anneler gününde kimin ne aldığını dinlerken, babalar gününde güçlü bir babaya sahip değilken yalnız olmamanın ne demek olduğunu hiç bilmedim.
Bir gün, belki uzak gelecekte yalnızlığıma derman olacak birinin varlığı korku salıyor içime. Bun sebepten dolayı soğuk ve ulaşılmazım. Böyle olmasını istediğim için böyleyim evet. Ama ben nasıl sıcak bir insan olunur bilmiyorum.
Kanayan yaralarımı birine göstermeyi düşünmedim hiçbir zaman. Birine beni öldüreceği silahı vermeyi göze alamam. Yaşamak için çok badireler atlattım. Ve hissediyorum ki yaşamam için çok kişi öldü.
Güneşin doğmasına daha bir saat var. Kol kaslarım isyan etmeye başlayalı çok zaman oldu. Yinede iradem vücudumdan daha zayıf değil. Benim için bir test olsa da diğerleri için yıkıcı bir testi. Son kalan kişi de az önce yere yığılmış titreyen ellerini zapt etmeye çalışıyordu.
Karşımda oturan üç adamda kısık gözlerini bana dikmiş her an pes edecekmişim gibi bekliyorlardı. Tek kaşımı kaldırıp onlara alaylı bir bakış attım. Güçlü olduğumu görmeleri gerekiyorlardı. Belki ajan olduğumu düşüneceklerdi ama bu önemli değildi çünkü kısa sürede olmadığımı anlayacaklardı.
Ve hayatlarını kurtarmak için elime sayısı fırsatın geçeceğine emindim. Bir yıl içerisinde neler olup olmayacağını hep beraber yaşayıp görecektik ama önce testi sonuçlandırmamız gerekiyordu.
Sonunda güneş kendini göstermeye başladığında ellerimde hafif titremeler oluşmuştu. Bu halimle bir birisini rahatlıkla vurabileceğime emindim ama isabetli bir atış yapmak gerçekten zor olacaktı.
"Sen kalk ve oraya git!"
Adamlardan biri konuştuğunda bakışlarımı onlara çevirdim. Aksanlı konuşması İskoç olmadığını gösteriyordu. Çatılı kaşlarımla onları izlerken söylediği kişi 200 metre önüme geçti.
Şaşkın bakışlarla etrafı süzerken konuşan adam yanına gitti ve nereden çıkardığını bilmediğim kırmızı elmayı kafasına koydu. Dilimi ısırıp sessiz bir küfür savurdum. Küfür etmeyi sevmesem bile böyle bir durumda yapabileceğim en iyi şey buydu.
"Sen elmayı vur."
Beni göstererek konuştuğunda derin derin nefes alıp bıraktım. Konsantremi en üst seviyeye çıkartıp kendimi kastım ve nefesimi tutup tetiğe bastım. Geriye tepen silahın pek bir etkisi yoktu üzerimde dikkat ettiğim tek yer kurşunun gidiş yönüydü. Ellerimin titremediğine emindim ama ne olur ne olmaz diye gözerimi hedefe kilitledim.
Elmayı tam ortadan vurduğumda tuttuğum nefesi rahat bir şekilde dışarı bıraktım. Öldürmek konusunda tereddüt yaşamıyordum ama masum birini öldürmekte istemiyordum.
Güçlü bir alkış sesi yanımda duyulduğunda ruhsuz bakışlarımı o tarafa çevirdim. Alkışlayan testlerin başından beri burada olan ama hiç konuşmayan adamdı. Yakışıklı yüzüne kısa bir bakış atıp önüme döndüm.
Saatlerdin yoğun tempo yüzünden darma dağın olan saçlarım hafif bir esinti ile gözlerimin önüne düşmüştü. Tokayı çıkartıp saçlarımı serbest bıraktım. Hemen ardından saçlarımı yeniden sıkı bir şekilde topuz yaptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güçlü Kadınlar Serisi 2; HAYALET
ActionDüşe Kalka büyür insan. Kimi kanar kimi yanar. Çoğunu annesi sarar. Bazılarının ise yaradır annesi ta derinlerine. Benim annem bana el, bana yabancı. Benim annem kalbimdeki en büyük sancı. Kimsesizliği siz bana sorun. Ya da sormayın. Kelimelerle a...