Sessiz gözyaşlarımın bucak bucak dolandığı diyarlardan birinde küçük bir kız daha yedi yaşında kadın olmuş olgunluğa erişen ruhu daha o yaşta idam sehpasına göğüs germiş.
Küçük bedeninde olgun bir kadın taşımak omuzlarına yük olmuş ama yükünü kimse görmemiş. Susmaya zorlanmış, gözleriyle çığlıklar atmış ama çığlıklarını kimse duymamış. Bir yanı hep yedi yaşında kalmış ama o hep büyümeye devam etmiş.
Çocuk yanını korumuş, sarmış ve sarmalamış. Bir gün kapı çalmış ve kapının ardında yedi yaşındaki kızın yirmi beş yaşındaki hali varmış.
Baktıkları gözleri farklı, gördükleri ruhları daha da farklı. Şimdi göz göze bakan o iki kızın ortasındayım. Bir yanım ürkek ve soğuk, bir yanım güçlü ve cüretkar. Bir yanım Mehir, bir yanım Güneş.
...
Karanlık gecenin şavkında umutlarımın mezarlarını kazarken ağıtlar yakan gözyaşlarımı küçük Mehir sahiplenmiş bu sefer duygusuzluğa soyunan Güneş olmuştu.
Boşluğa diktiği safir gözleri bomboştu. Ne bir acı, ne bir ümit vardı o gözlerde. Bende mi böyle bakıyordum?
Elimim üzerine konan el ile daldığım düşüncelerden çıkıp yanımda oturan koca çocuğa baktım. Gülüşleri umarsız ve tasasızdı. Böyle olmayı isterdim.
"Sen beni dinlemiyor musun böbreğim?"
"Dinlemiyorum."
Karşımızda oturan Sarp güçlü bir kahkaha atarak bozulan ikizi ile dalga geçme başladı. Nasıl ve neden olduğunu anlamadığım bir an sonra yerde yuvarlanarak birbirlerine yumruk atmaya çalışıyorlardı.
Bir ara Pars, Sarp'ın götünü ısırmaya çalışmış ve durum daha başka bir hal almaya başladı. Onları izlemek biraz olsun keyfimi yerine getirmiş ve ruhumdaki karmaşayı sakinleştirmişti.
Güneş'in bir anda ayağa fırlaması ile bakışlarım ona döndü. Onun bakışları ise kapıdaydı. Bakışlarımı Dağhan'a çevirdiğimde hoş bir tebessüm ile karşıladı bakışlarımı.
"Uyuyalım, dinlenmen lazım biraz."
Başımı olumlu anlamda sallayıp ayağa kalktığımda Güneş'te benimle beraber ayaklandı. Bakışları ellerime sarılmış küçük Mehir'deydi. Bir şekilde birbirlerinden hoşlanmadıklarını biliyordum.
"Dağhan ile uyumazsan geri döner ben daha fenasını yaparım."
Güneş'in narin fısıltısı kulağıma dolduğunda yorun bir soluk döküldü dudaklarımdan. Ne istediğini biliyor ve bunu talep ediyordu. Tehdit etmekten geri durmuyordu.
Dağhan'ın odasına girdiğimizde yorganı kaldırdı yatmam için. Üzerimi örttüğünde sakince tebessüm etti. Geri dönüp kapıya doğru bir adım attığında uzanıp hızla elini tuttum. Bana dönek sorgu dolu bakışlarına karşın gözlerimi kısa bir an kaçırsam da Güneş'in o bakışına karşı yapmak zorunda hissettim kendimi.
"Benimle kal."
Dağhan'ın şaşkın bakışları yüzümün her bir kıvrımında gezinirken dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı kabul ettiğini belirtircesine. Kenara kaydım ve yatması için ona yer açtım.
Yanıma uzandığında ikimizin de bakışları tavandaydı. Konuşmak istiyor ama konuşamıyor gibiydi. Soruları olduğunun farkındaydım. Soruları olduğunu biliyordum.
"Sor hadi."
"İyi misin?"
Bu sorusuna tepki veren ne bendim nede Güneş. Mehir'in ilk defa kendi acıları dışında bir şeye tepki verdiğini gördüm. Omzumdaki başını kaldırmış küçük kahve gözlerini Dağhan'a çevirmiş ve ufak bir tebessüm etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güçlü Kadınlar Serisi 2; HAYALET
ActionDüşe Kalka büyür insan. Kimi kanar kimi yanar. Çoğunu annesi sarar. Bazılarının ise yaradır annesi ta derinlerine. Benim annem bana el, bana yabancı. Benim annem kalbimdeki en büyük sancı. Kimsesizliği siz bana sorun. Ya da sormayın. Kelimelerle a...