Yine yalnız bir gecenin bağrında üşüyorum çırıl çıplak duygularımda. Bir pencerenin kenarı, bir kuşun kanadı, bir kedinin attığı o adımım. Bir hiçlik, bir boşluk ve aslen var oluşun anasıyım.
Duygularım dirhem dirhem işlenmekte, yokluğum name name çağlamakta bense boşluğu seyrederek var oluşu anlamaktayım.
Nedenler ve nasıllar, sebepler ve sonuçlar bir yün yumağı gibi karma karışık avuçlarımda. Çözdüğüm her düğüm ilerisini darmaduman ediyor, attığım her adım beni bir sona daha da yaklaştırıyor.
Belirsiz sonların kızıyım. Belirsiz bir kadının ilk doğurduğu evladıyım. Kanından canından olan ve beklide kaderini yaşamaya mahkûm olan yavrusuyum.
Kadere inanmazdım önceden. Annemin kim olduğunu öğrendiğim ve dahi yaşadıklarını kendi kaleminden okuduğum zaman anladım ki kız çocukları annelerinin kaderlerini yaşarmış.
Peki, kim sordu o kız çocuğuna annen kadar güçlü müsün diye? Kim biçti bu çarpık geleceği onlara? Bundan belki isyanım, bir şeyleri değiştirme isteğim, gücüm yettiğince savaşma tutkum.
Karanlıkta hızla giden arabanın camından bakıyorum boşluğa geride birilerini bırakarak keşkelerim ve belkilerim olmadan iyikilerimi toplayıp bir bavula ellerimdeki boşluklarla uzaklaşıyorum.
Bilinmez bir geleceğin pençesinde beyhude çırpınışlarım yakıyor canımı. Önceden, çok geçmişte olmayan bir zamanda üzülmez, ağlamaz, gülmez ve hissetmezdim ama ve fakat şuan tüm duyguları her hücremde hissediyor terk edişin terk edilmişliğini yaşıyorum.
O son bakış o son dokunuş beklide bir gece benden çok şey almış ve bana çok şey katmıştı. Kattığı en büyük şey ise şüphesiz her yerimde hissettiğim duygulardı.
"Seni öldürecek olmak ne acı!"
"Beni öldürmeye senin gücün yetmez Ares."
Dönüp yüzüne bakma gereği bile duymadım. Bakışlarımı çirkin yüzüyle kirletmeyecektim. Üzerime doğrultulmuş ve her an patlamaya hazır silahlara kısa ve umursamaz bir bakış attım. Beni vurmayacakların ve dahi vuramayacaklarını biliyordum.
"Yoksa o gölge itinin oğluna verdiğin için rahat yaşayabileceğini mi sandın?"
Dudaklarıma oturan gülümseme tamamen aşağılama ve iğreti doluydu. Ares ile aramızda çözülemeyecek o derin mesele yalnız ve yalnız onun beynine saplanan bir kurşun ile sonlanabilirdi.
"Sana vermemi mi istersin? Yoksa yeniden zor kullanmayı mı denersin?"
"Bir gün gelecek ve bana yalvaracaksın."
"O gün geldiğinde kendi kafama sıkar yine de sana yalvarmam Ares!"
"Büyük laflar ediyorsun Hayalet."
"Senin lafların kadar büyük değil. Aaa! pardon sen ağzına büyük şeyler almaya alışkınsındır o lafları da alır ağzın."
Saçıma dolanan parmakları görmezden geldim, saç diplerime saplanan ince sızı ise umursamayacağım kadar önemsizdi. Yüzümde oluşan samimi tebessüm Ares'in benden bir daha asla göremeyeceği bir şeydi ve o da gülüşümü görünce donup kalmış tutuşu gevşemişti.
Ona sunduğum bu gülüş idam sehpasına çıkmış bir mahkumun yağlı urgan boynuna dolanmadan önce sordukları o son dilekti. Son nefeslerini veriyor en acısı da verdiği bu nefeslerin aldığı son nefesler olduğunun fark edemeyişiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güçlü Kadınlar Serisi 2; HAYALET
ActionDüşe Kalka büyür insan. Kimi kanar kimi yanar. Çoğunu annesi sarar. Bazılarının ise yaradır annesi ta derinlerine. Benim annem bana el, bana yabancı. Benim annem kalbimdeki en büyük sancı. Kimsesizliği siz bana sorun. Ya da sormayın. Kelimelerle a...