Yaşadığın sürece umut olduğu gibi yaşadığın sürece başına her şey de gelebiliyordu. Bunun bir sınırı yoktu doğumdan ölüme, sabahtan akşama, yazdan kışa o kadar şey değişebiliyordu ki, insanın hayatı bir anda alt üst olabiliyordu.
Her şeyin bittiğini düşündüğün anlar, keşke hep öyle kalabilse dediğin anlar ve talihin yüne baktığı anlar.
Kader, kader varsa şayet tam olarak buydu. Kimden nerede ve nasıl doğacağın büsbütün kaderin işiydi.
Beklide sadece bu konuda seçme şansımız yoktu. Artık o kadar gelişmişti ki dünya sabaha çıkmaz denilen hastalar on yıl daha yaşar olmuştu.
Ama ne ailemizi ne de nerede doğacağımızı seçemiyorduk hala. Gerçekten düşünecek ve karar verecek yaşa kadar büsbütün bir iradesizlik içerisinde yaşıyorduk.
Karanlık gökyüzüne diktiğim gözlerim, rahat yatakta rahatsız bir şekilde yatan bedenim ve arkamda bana sarılarak uyuyan bir adam. Olmak istemediğim bir yerde olmak istemediğim bir durumdaydım.
Belimin ince kıvrımında duran el ruhumu acıtıyor canımı kanatıyordu. İçimdeki küçük Mehirin acılar içerinde kıvranışını kederli gözlerle izliyordum sadece.
Sonra bir anda o küçük mehirin omuzlarında küçük bir el belirdi. Hayret içerisinde açılan gözlerim elin sahibini bulduğunda ruhuma bir balyoz darbesi inmiş gibi hissettim. Mehirin gözleri nasıl Kahverengi ise karşımdaki küçük kızın gözleri safir mavisiydi
Darma duman olan ruhum birleşmiş iki bütün oluşturmuştu adeta. Kendime bakıyor, kendimi görüyordum tek fark gözlerimizdi.
Safir gözlü kızın aralanan dudaklarından dökülen kelimeler ruhuma atılan dikişlerdi. Safir mavisi gözlerdeki umut ruhumu yeşerten vaatlerdi.
"Bizi yok etmelerine izin verme Mehir."
"Güneş..."
Ve ben tam olarak bu anda büsbütün kabul ettim Güneş olduğumu. Ve ben tam bu anda büsbütün kabul ettim Mehir olduğumu.
Belimdeki eli kenara yitip kalktım ataktan ve mutfağa doğru yol aldım. Acelesiz hareketlerle ılıttığım sütü büyük bardağa doldurdum ardından mutfak kapısından bahçeye çıktım ve salıncağa oturdum.
Mehir ve Güneş el ele tutuşmuş karşımda bana bakıyorlardı biri enkaz biri gözyaşı; biri yağmur diğeri bulut; biri toprak diğeri filizdi. Güneş ve Mehir bir bütünün iki ayrı parçasıydı.
Çiğ tanelerinin oluştuğu çimenlere oturdular el ele. Birbirlerini örüyor yalnız birbirlerini duyuyorlardı. Onlara uzak, onlara yabancı. Bakışlarım onlarda usul usul sallanarak sütümü içtim.
Sütün ağzımda bıraktığı o tadı sevmesem de bugün süt içmek istemiştim. Belki Mehir için belki Güneş için.
Yaklaşan adım seslerini duyduğumda sanki fark etmemişim gibi yapmaya devam ettim. Omuzlarıma bırakılan battaniye ile hafif yerimden sıçradım ve bir şaşkınlık nidası döküldü dudaklarımdan.
"Şşş benim."
Koray yanıma oturup elini omzuma attı ve beni kendisine çekti. Mehirin de Güneşin de bakışlarındaki o acıyı görmemek için bakışlarımı elimdeki bardağa çevirdim.
"Neden kalktın?"
Konuşurken ses tellerindeki titreşimleri hissedecek kadar bir adama yakın olmak kan kusmamı sağlayabilirdi. Boğazıma kadar yükselen safrayı set bir yutkunuşla geri gönderim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güçlü Kadınlar Serisi 2; HAYALET
ActionDüşe Kalka büyür insan. Kimi kanar kimi yanar. Çoğunu annesi sarar. Bazılarının ise yaradır annesi ta derinlerine. Benim annem bana el, bana yabancı. Benim annem kalbimdeki en büyük sancı. Kimsesizliği siz bana sorun. Ya da sormayın. Kelimelerle a...