Sevgi neydi? İnsan kendisinden nefret edebilir miydi? Ya da insan kendisine hiçbir duygu hissetmeden yaşayabilir miydi?
Göğün yedinci katındaki melekler cehennemin yedinci katındaki sevgisiz büyümüş zebanilere şefkat duyarken yaptıkları büyük hatanın farkına varıyorlardı.
O iblisleri kendileri yaratmışlardı. Sevgiyi onlardan esirgeyerek onları sonsuz ateşe mahkum ederek. Gayya kuyularında kavrulan ruhları suçlamamaları gerektiğini fark ettiklerinde çok geç kalmışlardı.
Ne meleklerin varlığına inandım nede iblislerin. Onlar bizdik. Kimimiz iblis olmayı seçtik kimimiz melek olmayı. Kimimiz şeytan olmaya itildik kimimiz tanrıya inanmaya. Başkaldırdık çoğu zaman. Çoğu zaman sustuk. Yandık! Yandığımız kadar yakmak istedik.
Sonra zemheri soğuklara tutuldu yüreğimiz. Dondu tüm duygular. İçimizdeki kırgın çocuğu o zemheri soğukların dondurduğu şatolara hapsettik.
Sandık ki sesi çıkmaz. Sandık ki orada saklarsak canı yanmaz...
İçimdeki buzdan şatonun duvarlarından duyulan çatırtı sesleri yüreğime soğuk soğuk akan eriyen buzun hissi. Ve daha kötüsü yüzümde hissettiğim o ıslaklık. Ellerimi yüzüme çıkardığımda o ıslaklığın kaynağının gözlerim olması.
Ve ekrandaki güzel kadın!
İlk defa sevgiyi iliklerime kadar hissetmemi sağlayan o eşsiz kadın. Sevdiği adamı sevgi ile sarıp öpmek istedim. Savaş'ın mezarına kasımpatları götürmek istedim. Hakan'a kucak dolusu selamlar götürmek istedim.
Ama oturduğum yerden kalkacak gücü kendimde bulamadım. Nasıl derdim bu güzel kadına sevdiğin canıyla cebelleşiyor diye. Nasıl derdim eski Hakan'dan eser yok şimdi diye.
Güçlükle ayrıldım bilgisayarın başından odama geçip üzerime ne giydiğimi önemsemeden giyindim. Gözüm görmüyor. Kulaklarım duymuyordu nereye gittiğimi bilmeden çıktım evden. Yürüdüm...
Ayaklarımın beni götürdüğü yere kadar yürüdüm. Kulaklarımda Şafağın sesi yankılanırken koştum. Nefesim kesilene kadar koştum.
Çıkmaz sokaklara girdim yavru kedilerle karşılaştım. Şehrin gürültüsüne daldım. Kalabalıklara karıştım. Sonunda adımlarım beni kaçtığım yere getirdi. Ulaş'ın yattığı hastane.
Hala yoğun bakımda olduğunu biliyordum. Durumu kritikti. Kararımdan caymadan adımlarımı hızlandırdım ve hastaneye girdim.
Kaldığı yoğun bakım ünitesinin oraya gittiğimde Merih'i gördüm. İlk gördüğüm ışıltılı gülüşü yoktu yüzünde. Yanında kendine çok benzeyen bir kadın vardı.
İkisinin de gözleri uykusuzluktan çökmüştü. Hemşire odasına gidip üzerime bir üniforma giyindim ağzımı kapattığım maske ve saçlarıma taktığım şey sayesinde sadece gözlerim görünüyordu.
Sakin adımlarla odaya doğru yaklaştım. O kandın ve Merih'in gözleri bana dönmüştü. Bakmadım ikisine de. Odaya girdim ve kapıyı ardımdan kapattım.
Odadaki hastane kokusuna karışmış sıcak bir koku vardı. Bir baba böyle mi kokardı. Titrek adımlarım ile yaklaştım yanına. Sırtım cama dönüktü. Oradan beni izlediklerini biliyordum.
"Merhaba Ulaş Bey."
Ne söyleyeceğimi bilemeyerek sustum. Beni duyup duymayacağını bilmiyordum. Ama yinede konuşmak istiyordum. Şafak için. Onun sevgisi için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güçlü Kadınlar Serisi 2; HAYALET
ActionDüşe Kalka büyür insan. Kimi kanar kimi yanar. Çoğunu annesi sarar. Bazılarının ise yaradır annesi ta derinlerine. Benim annem bana el, bana yabancı. Benim annem kalbimdeki en büyük sancı. Kimsesizliği siz bana sorun. Ya da sormayın. Kelimelerle a...