Şimdi sana gelme zamanı,
Bana attığın adımları izleme zamanı...
Şimdi senli zamanları yaşama vakti,
Beni sevdiğini duyacağım,
İnanabiliyor musun sevgili...Lanet olsun neredeyse akşam olmuştu ve 10 saattir elbiseleri deneyip deneyip “olmadı, süper, kesin alıyoruz, abimin tarzı değil, ne bu ya çuval gibi” sözcüklerinden başka bir söz duymuyordu. Bıkmıştı ve bunalmıştı. Ne zor bir işti şu tarz değiştirme olayı.
Elleri kolları poşetlerle arabaya gittiler. İnanamıyordu 3 senede alacağı kıyafetleri bir günde almıştı ve biri bile tarzı değildi. Annesi kesin ağlayacaktı. Yıllardır Zehra’yı görmek istediği gibi görebilecekti sonunda. Ama sebebinin Mirza olduğunu duyarsa kesin Zehra’yı çiğ çiğ yerdi. Aman canım o da babası için neler neler yapmıştı.
Eve gidip yatağa yatma hayalleri içinde yolda ilerlerken arabanın farklı bir yola girdiğini gördü Zehra, gözlerini açarak
“Nereye gidiyoruz?” dedi Ama alacağı cevaptan korkuyordu.
“Kuaföre gelincik.” Dedi Mira kıkırdayarak. “Şu saçını kadın edelim biraz.“ diye iğneledi.“Hayır saçımın nesi var anlamıyorum. Sade ve güzel.” Dedi dudak bükerek, bir yandan da at kuyruğu olan saçını eli ile okşuyordu.
“Sorun da o can kuşum çok sade ve şekilsiz. Şöyle kadınsı ,seksi bir şeyler yapalım.“ dedi.Hayır anlamıyordu. Saçın seksisi nasıl oluyordu.
“Seksi saç derken? Ne renge boyayacaksınız saçımı?” sesi tedirgindi.
Mira ve Dila güldü. “Yok kuşum, öyle değil. Aralara açık sarı attıracağız, bir de şekil vereceğiz.” Diye aydınlattı onu Dila.“İçim neden rahatlamadı acaba?” diye homurdandı Zehra ve yaklaşık 2 saat sonunda bambaşka biri olarak o kuaförden çıktı. Evet güzel olmuştu olmasına ama korktuğu şey Mirza asla onu tanıyamazdı. Ve muhtemelen Zehra’ya değil, bu kıza aşık olacaktı. Çünkü aynaya baktığında ilk tepkisi
“Ben neredeyim? Bu lanet taş da kim?” diye cıyak cıyak bağırmak olmuştu. Evet hakikaten güzel olmuştu. Tamam tamam çok güzel olmuştu.Eve geldiğinde yorgunluktan ölmek kelimesinin tanımını canlandırıyordu. Ona rağmen şiir defterini açtı ve yazdığı an bitti yorgunluğu.
Yarın bambaşka bir sabaha uyanacağız seninle.
Ya sen beni fark edeceksin
Ya ben senden vazgeçeceğim.
Ya sen beni seveceksin
Ya ben bu sevgimi yüreğime gömeceğim..
Yani adamım diyorum ki
Ya ‘BİZ’ olacağız...
Ya da ‘BEN’ olmayacağım.***
“Cool mu? O ne be? Ben mi olacağım cool? “ diye şaşkınlıkla bakıyordu Zehra, arkadaşlarının ‘Erkek tavlama derslerini’ dinliyordu. “cool ol” diyorlardı. ‘O neydi Allah aşkına?’
“Bak canım şimdi abim seni görünce dibi düşecek. Aklı uçacak. Dili bir karış dışarı çıkacak. Sen de onu görmezlikten geleceksin. Böyle burnun havada olacak. Anlatabildim mi tatlişkom?” dedi burnunu kaldırıp göstererek.
Zehra da burnunu kıvırdı.“Ha iki giyindin, saçını başını düzelttin, popişin kalksın diyorsun. Bravo. Alkışlıyorum” deyip ellerini yavaş yavaş çırpmaya başladı.
Mira da kendinden emin bir şekilde
“Hayır tatlım. Seni görmesini sağla diyorum.” Dedi.“Neyse ne tamam olurum ondan da; ne zaman beni görecek ne zaman? Bugün geleyim mi size? Böyle akşam oturmasına.” Dedi gülerek.
Mira “cık” dedi kafasını olumsuz anlamda sallayarak. "Pazar günü benim doğum günümde görecek seni veeee... Bommm, yıldırım aşkı. Ama sen ne yapacaksın?” dedi Mira kaşını havaya kaldırarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK AŞKIM KÜÇÜK SEVGİLİM - B.A.S. * FİNAL
RomanceÜç büyük aşkın hikâyesi... Bir gidişle yaşanılan yıkımın ardından bahar yeniden gelebilir miydi? Yazı ardında bırakan bir yürek, sonbaharda çiçek açabilir miydi? Onu yangınlara atan ve her anıyla canını acıtan bir adam, ona mutluluğu verebilir miydi...