Sen bir daha gitme!
Yanımdan ayrılma..
Sen bir daha kaybolma,
Ben nefessiz bırakma...4 AY SONRA
Mirza odanın içinde deli gibi dönüyordu. Bir türlü ikna edemiyordu onu.
Birden durdu ve Zehra’ya işaret parmağını uzattı “Yeter bir gün dahi beklemiyorum Zehra.”“Bekleme.” Dedi Zehra omuz silkerek.
“Beklemiyorum zaten, gidip gün alacağım ve evleneceğiz küçük hanım.”
Mirza bıkmıştı. Kaç aydır oyalıyordu onu. Yaptığı tam da buydu. O geceden sonra hemen nikah kıymalıydı. Aklına uymamalıydı. Kardeşinin nişanı, Burcu’nun aniden yurt dışına gitmesi olayları sarpa sarmıştı. Ama Mirza son noktadaydı. Aşağı indi ve Zehra’nın annesi ile göz göze geldi.“Ne o yine mi ikna edemedin?”
“Keçi. Artık kime çekmişse?” dedi ellerini yana açarak. Eda bu kelime ile yalandan kaşlarını çattı. “Ama bu sefer onu dinlemeyeceğim. Bu ay bu düğün olacak. Hazırlıkları yapın Eda anne.” Dedi ve öfke ile çıktı. Eda arkasından kahkaha attı. Bu çocuk gerçekten deliydi.
***
Odaya hızlıca girip, adamın karşısına oturdu ve ayak ayak üstüne koydu. Yüzünde ukala bir gülümseme vardı. Eminim bu söylediğine çok kızacaktı ve aklında kurup duracaktı. ‘Neden beni değil de onu aradı ki?’ başını sağa sola salladı ve kelimeleri gevelemeden söyledi.
“Yarın ki uçakla dönüyormuş.”
Ali Efe anlamsız bakışlarını kardeşi Kerem’e çevirdi.
“Kim?” diyebildi.
“Burcu.” Dedi ifadesiz bir şekilde. Ali Efe “İyi.” Dedi sadece. ‘Vay demek öyle Burcu hanım, Kerem’in nereden haberi oluyor acaba?’ diye geçirdi içinden.O günlerde o zor şartlar altında bile çok konuşmak istedi. Hepsi yalan demek istedi ama Burcu onu değil dinlemek, tek lafını bile duymak istememişti.
Ali Efe kırılmıştı. Hem de çok. Zaten sonra da yurt dışındaki şirketi bahane edip, oraya, arkadaşının yanına gitmişti. Oradaki arkadaşı oradaki şirketi gayet de iyi idare ediyordu oysaki. Adam öfkeden delirmişti. Ama şimdi dönmüş olması, Kerem’e belli etmese de onu deli gibi heyecanlandırmıştı.Kerem ise aptal değildi, fark etmişti abisinin heyecanını. Gururundan kayıtsız davranıyordu.
“Yarın sabah yedide.” Ali Efe gömüldüğü evraklardan başını kaldırmadan sadece gözlerini kaldırıp adama baktı. “Uçağı diyorum. Uçak yarın sabah yedide. Atatürk havalimanına inecek. Hani belki bilmek istersin de o mükemmel gururundan soramazsın diye söylüyorum.”Ali Efe öfke ile baktı adama. “Ben mi gururluyum lan?” kalemi evrakların üstüne fırlattı ve hışımla ayağa kalktı. “Süründüm peşinden. Süründürdü. Tek kelime bile ettirmedi. Ne şerefsizliğim kaldı ne haysiyetsizliğim. Yine de pes etmedim Kerem. Yine de olsun bir süre sonra siniri geçer dedim. Ama o resmen it gibi ortada bırakıp gitti beni. Kaç gün sonra Mirza’dan duyuyorum gittiğini.”
“Abi, yapma. Haklı haksız arama artık. Kız dönüyor. Yarın çık karşısına. Bence ikinizin de zamana ihtiyacı vardı ve Burcu o zamanı verdi size.”
“Ben değil. O çıkacak karşıma Kerem. Ben sözümde durdum sonuçta. İlişkimi zor da olsa onun için bitirdim. O sarışın baş belası, zeki bir kadın. Oyun oynandığını anlaması lazımdı.”
Kerem sustu... Ali Efe ceketini sinirle giydi ve odadan çıktı.ERTESİ GÜN (ATATÜRK HAVALİMANI)
Burada olduğuna inanamıyordu. Gerçekten inanamıyordu. Delirmiş olmalıydı. Delirmişti evet. Kerem’le yaptığı o konuşmadan sonra ilk uçakla İstanbul’a gelmişti ve işte buradaydı. Salak gibi yine de kızı bekliyordu. Elleri terledi, nereye koyacağını bilemedi ellerini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK AŞKIM KÜÇÜK SEVGİLİM - B.A.S. * FİNAL
Roman d'amourÜç büyük aşkın hikâyesi... Bir gidişle yaşanılan yıkımın ardından bahar yeniden gelebilir miydi? Yazı ardında bırakan bir yürek, sonbaharda çiçek açabilir miydi? Onu yangınlara atan ve her anıyla canını acıtan bir adam, ona mutluluğu verebilir miydi...