Küçücüktü yüreği onu sevdiğinde...
O yüzden görememişti...
Küçücüktü elleri, gözleri;
Tutsa kırılırdı...
Tutamadı...
Ama büyüme zamanıydı...
Büyüyordu elleri ve yüreği...
Büyüyordu o çocuksu bakışları...
Şimdi bu masalda yanma zamanı...
Masala mutlu sonları yazma zamanı...
Ateşlere atlamalı
Ve aşktan korkmamalı...
Öğrenmeli karşılıklı aşkın hazzını...
Başlayalım mı?6 yılın sonunda dönüyordu. Bugün sonbaharın ilk günüydü ve zaten oldu olası sonbaharı severdi. O yaz ayında gitmişti ondan, bu şehirden, bu ülkeden. Gerçi onun duygularından hiçbir zaman haberi olmamıştı. Her daim Zehra onun için “UFAKLIK”tı. Ama artık büyümüştü ve aralarında pek bir engel yoktu. O dönecekti ve bu sefer her şey farklı olacaktı. Zehra artık duygularını defterlerine, şiirlerine değil; ona anlatacaktı.
Mirza Hazaroğlu’na. Kalbini anlatacaktı ona, yüreğindeki sızıyı anlatacaktı ve adam onu kollarında avutacak, dudaklarıyla silecekti yaşlarını. Bu sefer her şey farklı olacaktı. Her ikisi içinde... Çünkü Zehra artık büyümüştü, onun karşılıksız aşkı ile...
Sabah erkenden kalktı, bugün onun için uyandı. Onun için saçlarını taradı, melekli kolyesini sakladığı yerden çıkardı, yeniden boynuna taktı ve gömleğini oraya kadar açtı. Sonra evin içinde cıvıldayarak kahvaltısını etti. Onun sevdiği ıspanaklı börekten yaptı. İyiki okumak için farklı şehire gitmemişti. Yoksa yine ondan ayrılmak zorunda kalacaktı ve muhtemelen o döndüğünde -Allah korusun- Mirza, o Zehra’nın hayalleri olan kalbini başkasına kaptırmış olacaktı. Yine...
Elini tahtaya vurdu Zehra, buna asla izin veremezdi artık. Kim demiş ‘Sevgi karşılık beklemez’ diye. Halt etmiş. Bal gibi de karşılık bekliyordu Zehra. Hem de son damlasına kadar. O kalbin her zerresini istiyordu. Ruhunu, dudaklarını, her şeyini istiyordu Mirza’nın. Allah yardımcısı olsundu; ve bu konuda tüm cadılık hünerlerini gösterecekti.
Koşar adım Mira’nın yanına gitti. Mira Zehra ile aynı yaştaydı ve Mirza’nın küçük kız kardeşiydi. Bir de ablası vardı, Dila. Mira ne kadar neşe doluysa Dila o kadar ağır başlıydı. Evliydi ve 3 yaşında dünya tatlısı bir oğlu vardı. Yağız.
Mira çalan kapıya koştu ve kapıyı açıp karşısında Zehra’yı görünce şaşırmadı; çünkü bugün abisi geliyordu. Muhtemelen bundan sonraki hayatını Zehra bu evde geçirecekti. Gülümsedi.
“Günaydın Mira,ne kadar güzel birgün değil mi?” diye cıvıldadı ve ardından “Elimden börekleri alsana” diye çemkirdi Mira’nın eline börekleri tutuştururken.Mira bir an gökyüzüne baktı, yanlış mı görüyordu acaba; çünkü hava bulutlu ve yağmurluydu. Gözlerini devirdi. “Ya ya çok güzel birgün. Hava yağmurlu, kapalı ve abim geliyor. Muhtemelen bundan sonraki hayatım okul ev arası geçecek ve lojistiği abim sağlayacak.” Dedi oflayarak.
Zehra bunu duyunca ellerini çırptı “Ahh ne harika, sevdim bu fikri. Benim için hiç bir mahsuru yok. Ömrümün sonuna kadar onunla okula gidip gelebilirim.” Dedi hülyalı bakışlarını Mira’ya yönelterek.Mira inanamıyormuşçasına baktı Zehra’ya. Ama doğru görmüştü, biricik arkadaşı bu duruma gerçekten sevinmişti. Mira böreklere bakarak sırıttı ve içeri girdiler. Bir yandan Sema teyze bir yandan Dila abla harıl harıl çalışıyorlardı. Muhtemelen Sema teyze tüm Türkiye’yi doyuracak kadar yemek yapmıştı. Bu adam Afrika’dan mı geliyordu Allah aşkına? Yok yani börekleri araya gidecekti.
“Biraz fazla abartmamış mısınız?”
“Aaa kızım kaç yıldır bu yemekleri yemedi, özlemiştir paşam.” Dedi Sema teyze kıza gülümseyerek.
Kız yüzünü buruşturup, Mira’ya döndü.
“Şu börekleri tam ortaya koyda araya gitmesin.” Diye homurdandı. Sonra salona geçtiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK AŞKIM KÜÇÜK SEVGİLİM - B.A.S. * FİNAL
RomanceÜç büyük aşkın hikâyesi... Bir gidişle yaşanılan yıkımın ardından bahar yeniden gelebilir miydi? Yazı ardında bırakan bir yürek, sonbaharda çiçek açabilir miydi? Onu yangınlara atan ve her anıyla canını acıtan bir adam, ona mutluluğu verebilir miydi...