Eve girdiğinde ceketini köşeye attığı gibi hemen evinin camlı odasındaki bara doğru ilerledi. Bardan bir şişe ve bir bardak aldı. Camdan dışarı bakarak içkisini bardağa doldurup, kendini koltuğa attığında aklında tek bir kadın vardı yine: MİRA...
Bu çalıların arkasından onu izlemişti. Bu koltukta onu öpmüştü, bu odada ona evlenme teklifi etmişti.
"Lanet olsun Mira, her yerde neden kendini bırakıp, gittin? Nasıl gitmek bu anlamadım, anlayamıyorum!" diye ağlayarak, elindeki bardağı sıktı ve bardak parçalara ayrılırken elinden kanlar yere damlamaya başladı.
Avcunu açtığında kesiklerin derinliği ile gülümsedi. Mira olsa kesin hemen dikerdi. Umursamadı. Tişörtünü çıkardı ve eline sarıp başını geriye yaslarken, geçmişi düşündü.
Her geceki gibi...
Ve Mert'in dilinden...
Aslında neden öyle bir şey yaptım bilmiyorum. Korku?
Evet tam da buydu. Saçma bir korku. Ben aşksız bir evlilikte büyüdüm. Şiddetin, nefretin içinde.
Sevgiyi bir tek kız kardeşimin gözlerinde görmeye alışmıştım. Diğer kadınlarda tattığım tek şey tutkuydu.
Aşk ise çok yabancısı olduğum bir duyguydu. Ama o küçük baytar beni kendine delicesine aşık etmişti ve yokluğu ile de sınıyordu.
En kötüsü de beni yanlış anlamasıydı. İlişkimizdeki eksikliği sadece cinsellik diye adlandırıp, basitleştiriyordu, aslında eksik olan duygu tutkuydu. Tutku da hafife alınacak bir şey değildi. Aşkı ateşleyen, aşkı vazgeçilmez yapan duyguydu tutku. Tutkusuz bir sevişme, tutkusuz bir öpüşme sadece bedensel bir ihtiyacın giderilmesini sağlardı.
Oysa tutku ve aşk birleştiğinde ortaya kusursuz bir birleşme çıkıyordu ve ben bunu ilk kez Mira ile yaşamak istiyordum. O duyguyu, o aitlik hissini sonuna kadar tatmak istiyordum.
Evet, ben bir çok kadınla beraber olmuştum, ama ilk kez bir kadının olmak istedim. İlk kez bir kadının benim olmasını istedim. Sonsuza kadar ona ait kalmak istedim. Ve ilk kez bir kadının yüreğini sahiplenmiştim, ama o bana öyle uzaktı ki... Yüreği yüreğimin içindeydi, ama elleri bende değildi.
Şimdi onsuz geçen aylarla boğuşuyordum. Sokaklarda yürürken birden karşıma çıkmasını istiyordum.
Ben Mert Beyoğlu ilk kez bir kadına dönmesi için yalvarıyordum ve ilk kez o kadın için ağlıyordum.
*
Kapı çaldığında aldırmadı. Ama anahtarın oluğa giren sesini duyduğunda "Şimdi değil Burcu Alahanlı!" diye kendi kendine sitem etti.
"Mert!" diye seslendi Burcu, sonra kapıyı kapatıp, içeri yavaş adımlarla girdi. Mert'i koltukta başı ellerinin arasında görünce çantasını atıp, yanına koşar adımlarla geldi. "Mert! Mert bir tanem?" yerdeki kanı görünce, eli ile ağzını kapattı. "Abi! Abi sen ne yaptın?"
Mert başını kaldırıp, yaşlı gözlerle kardeşine baktı. Son zamanlarda o küçük kardeş, Burcu da ablası gibiydi.
"Abi..." dedi çaresizce yine Burcu.
"Burcu... Burcu ben onu çok özledim. Burcu geberiyorum, ama... O dönmeyecek biliyorum."
"Eline ne oldu?" Mert'in elini avcunun içine aldı.
Mert alayla güldü, "Bir zamanlar o sarmıştı yaralarımı. Ama ben onu yaralayan oldum."
"Abicim, eline ne oldu?" diye daha endişeli bir şekilde sordu.
"Onun yüreğindeki yaradan büyük değil. Ben onu mahvettim Burcu. Allah da benim belamı veriyor işte" diye inleyerek bağırdı.
"Şiş..." deyip kardeşine sarıldı. "Geçecek. O geri dönecek ve siz yeniden başlayacaksınız."
Mert onu geri itti ve ayağa kalktı. "Ben onun hayatını siktim lan! Geri dönse de bana döner mi sence?" diye sordu ama cevabı beklemeden ceketini alarak evden çıktı.
Burcu çaresizce yere çöktü. "Her aşk ikinci bir şansı hakkeder ve Mira sana o şansı verecek abiciğim."
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK AŞKIM KÜÇÜK SEVGİLİM - B.A.S. * FİNAL
RomanceÜç büyük aşkın hikâyesi... Bir gidişle yaşanılan yıkımın ardından bahar yeniden gelebilir miydi? Yazı ardında bırakan bir yürek, sonbaharda çiçek açabilir miydi? Onu yangınlara atan ve her anıyla canını acıtan bir adam, ona mutluluğu verebilir miydi...