Aşksız mı istiyorsun ellerimi,
Sevmesin mi istiyorsun yüreğim seni?
O zaman git sevgilim kendi dünyana!
Ne benim yüreğim dayanır buna,
Ne de aşksız bir adım atılır yoluna...Mirza başını yastığa koyduğu an burnuna bütün gece dolan o muhteşem yasemin kokusu yine geldi. Nefret ediyordu bu kokudan. Daha yeni duş almıştı fakat gitmemişti koku. Neydi bu olanlar anlamıyordu. Aşk değildi, olamazdı. Mirza o defteri 6 yıl önce acı bir şekilde yırtıp atmıştı hayatından. Kısa sürmüştü; ama çok sevmişti Tuğçe’yi.
Her şeyi yapacak kadar çok. Hatta ‘evlenelim’ dese onu bile yapabilirdi. Oysa şimdi evlilik Mirza için imkansız bir olaydı. Çünkü hayatında aşk olmayacaktı. Tutku, hoşlanma, ateş, ihtiras ve güzel zaman. Mirza’nın şuan tek isteği buydu. O yüzden Zehra’dan olabildiğince uzak durmalıydı. Yoksa istemeden kızın kalbini kırabilirdi.
Onun kalbinin pamuk ipliği gibi olduğunun farkındaydı. Ne yazık ki Mirza’da onun hassasiyeti yoktu. Mirza onu koparır, parçalar, incitirdi. Uyusa ve unutsa iyi olurdu. Yarın yeni ve farklı bir gün olacak, bugünkü etkiden de kurtulacaktı.
***
Sen misin ilacım la la la la
Ben kalbinde bi kiracı..
Yerleşicem, sımsıkı ben
Aşk başladı!Zehra elinde fırça tarak, üzerinde havlu ile ayna karşısında bağıra bağıra şarkı söylüyordu. Cool olmak şuanda umurunda değildi, mutluydu. Mirza onu görmüştü, görmekle kalmamış, dans etmişti, hatta onu, öpmekten bile bahsetmişti. Öper miydi acaba? Bütün gece yanından ayrılmamıştı. Allah’ım rüya gibiydi her şey. Ne mükemmel bir adamdı. Hülyalı bakışlarla yatağa attı kendini.
“Uyu Zehra uyu! “***
Sabah bambaşka duygularla uyandı. Şimdi ne yapacaktı? Mirza’ya nasıl davranması gerekiyordu. Asıl önemlisi dün akşamdan sonra Mirza ona nasıl davranacaktı? Sevgili gibi mi yoksa eskisi gibi mi?
En iyisi bilen ve şuan mantıklı düşünebilen birine sormaktı. Telefonu eline aldı ve Dila ablasının numarasını tuşladı.
“Alo Dila abla. Nasılsın? “
“İyiyim Zehra’cım asıl sen nasılsın?” dedi Dila imalı bir şekilde. Zehra aramasa o arayacaktı zaten.Zehra’nın kızarmaya hazır yanakları hemen kırmızı rengini aldı. Kızarmış patates gibi geziyordu bu aralar. “Bende iyiyim Dila abla. Ben şey için aradım. Yani dün... “
“Evet tatlım, siz dün?” dedi bilerek kıvrandırıyordu.
“Yani Mirza tuhaf davrandı şey gibi...” can çekişiyordu şuan.
“Ney gibi bebeğim?”“Dila abla ya!” sesi sitemkar çıkmıştı.
Dila güldü. “Tamam anladım tatlım. Dün biraz yakınlaştınız ve nasıl davranacağını bilemiyorsun. “
Yok bu kadın öldürecekti Zehra’yı evlenmeden. Evlenince vay haline.
“Şey aslında evet. Yani dün Mirza sanki, yani bana da öyle gelmiş olabilir. Emin değilim tabi. Yani birazcık, azıcık beni kıskanmış olabilir mi?“ deyip derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı.Dila ise sesli bir şekilde güldü. “Biraz mı? Zehra’cım ben kardeşimi birazcık tanıyorsam, dün Mirza kıskançlıktan kudurdu. Sen bara geçtiğin an gözlerini alamadı senden.” Zehra derin derin soluyordu Dila’nın sözlerinin karşısında. Ümitlenmek istemiyordu; ama diğer yanı da bulutların üstündeydi. Eli kalbimde duruyordu. İçinden çıkması an meselesi idi.
“Bak şimdi Zehra, sen pek bir şey yapma. Bakalım o ne yapacak? Önce onun davranışlarına bakalım ona göre davranırız, oldu mu tatlım? “
“Oldu Dila abla, öpüyorum. ““Bende öptüm gelincik. “
Telefonu kapattıktan sonra tekrar düşünmeye başladı. ‘Peki tamam beni kıskanmışsa benden hoşlanmış olmalıydı. O zaman hani benim günaydın mesajım, gülen suratım? Çiçek yollamış mıdır acaba? Yok annem evde ona cesaret edemez. Eder mi? Yok yok etmez. Belki kahvaltıya davet eder. Bekleyelim bakalım...’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK AŞKIM KÜÇÜK SEVGİLİM - B.A.S. * FİNAL
RomanceÜç büyük aşkın hikâyesi... Bir gidişle yaşanılan yıkımın ardından bahar yeniden gelebilir miydi? Yazı ardında bırakan bir yürek, sonbaharda çiçek açabilir miydi? Onu yangınlara atan ve her anıyla canını acıtan bir adam, ona mutluluğu verebilir miydi...