Bazen diyorum ki,
Yap her şeyi,
Yak, yık, parçala...
Bazen diyorum ki,
Asaletinle kal,
Sus, konuşma...
Ben şimdi ne yapayım adam,
Nereden tutayım bu aşkı da,
Sen kal yanımda...Genç adam ofise girdikten bir süre sonra kapı çaldı ve beklediği kişinin geldiğini bilerek “gel” diye seslenip, ayağa kalktı.
“Hoşgeldin Mehmet. Nasılsın?“ dedi genç adam gülümseyerek.
Mehmet de pek gülen birisi olmamasına rağmen dudaklarının kenarı kıvrıldı. Yeşil gözlerini devirdi.“Beni özlediğini söyleme inanmam. “ dedi hafif alaylı bir tonla.
“Yok öyle bir şey.” Mirza yüzünü buruşturdu yalandan.
Mehmet ile sarıldılar. Mehmet Mirza’nın liseden arkadaşıydı. Buradan giderken her şeyi tüm çıplaklığı ile bir tek ona anlatabilmişti. Çünkü olayı objektif görebilecek tek kişiydi. Mehmet gözlerine bakarak önce onu anlamaya çalıştı. Mirza bakışlarındaki manayı anlayınca gülümsedi.“İyiyim Mehmet, gerçekten iyiyim. Bir daha buraya dönemem sanıyordum, onunla aynı şehirde nefes alamam sanıyordum; ama şuan hiç bir şey hissetmiyorum.” derin bir nefes aldı. Ardından “Gözlerimi de kulaklarımı da kapattım ona. Kalbimi soracak olursan onu nerde bıraktım bende bilmiyorum. Toparlandım ve yepyeni bir ben olarak geldim.” Deyip gözlerini yandaki şehir manzaralı büyük cama çevirdi.
Mehmet daha fazla kurcalamadı. Arkadaşı gerçekten unutmuş olmalıydı. Yoksa dönmezdi. Tuğçe ile son görüşmesini düşündü. Başını sağa sola salladı.
“E bu akşam ne yapıyoruz?” dedi çarpık gülümsemesi ile Mehmet.
“Öncelikle iş anlaşmasını imzalıyoruz. Onu hallettikten sonra kutlamaya gideriz. Geceler özlemiştir bizi” dedi o da ukala bir gülümseme ile.
Mehmet yeşil gözlerini şaşkınca adama çevirdi.
“Ben bir şey mi kaçırdım? Ne anlaşması?” dedi.
Mirza elindeki kalemi tutup çevirmeye başladı.“Birlikte çalışmak istiyorum. Sen iç mimarsın benimde inşaatlarımın bir iç mimara ihtiyacı var. Sende tam istediğim niteliklerdesin.”
İkna etmek zor olmuştu; ama arkadaşını en bildiği yerden vurdu.
“Senden başkasına güvenemem.” Demişti. Ve bu yetmişti.***
Zehra sinirden bir sağa bir sola yürüyor, tırnaklarını kemiriyor ve aklından “bu kız delirmiş” diye söyleniyordu.
“Ne demek ablam anlamış ona söylemek zorunda kaldım, Mira? Delirdin mi Allah aşkına?” diye çığırdı Zehra.Mira da sakin bir şekilde “Bak Zehra bu böyle olmaz. Ablam bize yardım edecek. Abimi en iyi o tanır. Ne tarz giyimden hoşlanır, hangi saç modelini sever, nerelerde takılır ve hangi müzikleri dinler. Hepsini bilir. O senin bir nevi ‘AŞK KOÇUN’ olacak.“ dedi bilmiş bir şekilde sırıtarak.
Zehra’nın olan aklı ve sabrı da gitti.“Ne ne ne? Ne demek aşk koçu? Ne demek giyim tarzı saç şekli? Ne yani Mirza beni beğensin diye junior Tuğçe mi olacağım yani? Maşallah size, ne güzel düşünmüşsünüz. “ dedi. Sonra yanına gelip daha sakin bir şekilde “Bak Mira niyetinizi anlıyorum kötü değil. Ama beni tanıyorsun ben kimse için değişemem. Beni sevecekse bu şekilde, ben olduğum için sevsin.” Dedi.
Mira Zehra’nın ne demek istediğini, neden sinirlendiğini
anlıyordu; ama onların da amaçları sadece Mirza’nın Zehra’yı fark etmesiydi.“Canım seni anlıyorum. Ama ben sana huyunu suyunu değiştir, kişiliğinden taviz ver demiyorum ki. Sadece azıcık, çok azıcık giyim tarzını değiştireceğiz. Yoksa kızım bu bahçıvanlı pantolonla abim seninle kahve içmeye değil, ancak bahçede çim biçmeye gider. Ne bu Allah’ını seversen Zehra? Büyü artık biraz.” Dedi; ama Zehra’nın pek umurunda değildi.
“Ben iyiyim böyle” deyip, elini boşver dercesine salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK AŞKIM KÜÇÜK SEVGİLİM - B.A.S. * FİNAL
RomanceÜç büyük aşkın hikâyesi... Bir gidişle yaşanılan yıkımın ardından bahar yeniden gelebilir miydi? Yazı ardında bırakan bir yürek, sonbaharda çiçek açabilir miydi? Onu yangınlara atan ve her anıyla canını acıtan bir adam, ona mutluluğu verebilir miydi...