Bizim ertelediğimiz, sadece buluşmamız değildi...
Biz yüreğimizi, aşkımızı ve kendimizi de erteledik...
Kimbilir hangi zamana iteledik...
Şimdi susma zamanı değil yüreğim!
Utanma haykır hislerini...
Eğer bu aşka karşılığı yoksa;
Bırak defolup gitsin!Zehra kulağına kulaklığı takmış, son ses müzik dinliyor, bir yandan da mırıldanıyordu ‘BİZ HİÇ BECEREMEDİK SEVMEYİ DE VAZGEÇMEYİ DE... ‘
Karşısında onu izleyen adamdan habersiz, gözlerini yanağından akan yaşlara izin veriyordu. Çaresizdi. Yüreği adeta yangın yeriydi. Canı yanıyordu. Resmen oyun oynanmıştı kalbi ile. İntikam alma gibi bir klişe yapmayacaktı; ama içindekileri ona söyleyecekti. Telefonu eline alıp, açtı. Gelen mesaj ve bildirimlere aldırmadan Mirza’ya mesaj yazdı.Kime: Mirza'm
‘Gecikmiş bir konuşmamız var. 15 dakika sonra gölün oradaki çınar ağacında bekliyorum. ‘Mirza eve gelirken kızı o kadar aramasına rağmen ulaşamamıştı. Evin önüne park ettiği arabası ile kızın balkonuna baktı ve müzik dinleyen kızı görünce gülümsedi. Kız onu görmemişti. Dakikalarca izledi kızı. Neden sanki komşusu ya da kız kardeşinin arkadaşıydı ki? Sonra telefonuna gelen mesaja baktı. Hemen cevap yazdı.
Kime: Ufaklık
‘Geliyorum. ‘*
Zehra gelen mesajla hemen evden çıktı, hızlı adımlarla gölün o tarafa yürümeye başladı. Hava kararmak üzereydi. Eylül ayı olmasına rağmen hafif serindi. Şalına sarıldı ve adımlarını hızlandırdı. Vardıktan iki dakika sonra Mirza’da yetişti. Zehra’yı ağacın dibinde otururken buldu. Önce uzunca arkasından baktı. Sonra yavaş adımlarla kızın yanına geldi ve yere oturdu. Zehra ona yaklaşan kokudan anlamıştı geldiğini zaten.
Mirza yanına oturduktan yaklaşık iki dakika sonra ona bakmadan konuşmaya başladı.
“6 yıl önce. Seni yine buraya çağırmıştım. Yüreğimi, aşkımı yazmıştım o satırlara. Senin Tuğçe’nin yazdığını sandığın o mektubu ben yazmıştım.” Dedi çarpık bir gülümseme ile. Sonra döndü Mirza’ya baktı. Şaşkındı. Afalladı. Ne diyeceğini bilemedi. Sadece “Ben... “ diyebildi ve Zehra bir şey demesine izin vermeden devam etti.“Neden ben olduğumu söylemedim, biliyor musun? Çünkü sen mutluydun. Onunla mutluydun, benimle değil. Beni göremeyeceğin kadar küçüktüm gözünde. Sen beni hiç görmedin Mirza. Sen gülerken benim gözlerimde oluşan pırıltılara hiç bakmadın.” Derin nefes aldı. “En zoru da neydi biliyor musun? Ordaydım Mirza. Sen onu sardığında, öptüğünde canımın acıyacağını bile bile izledim sizi. Senden vazgeçebilmek için. Unutabilmek için izledim. Yapamadım. Sonra gittin. Sen yaralarından kaçarken bende açtığın yaraları fark etmedin. Ben yine seni unutmayı denedim. Dönmeyecek deyip, vazgeçirmeye çalıştım yüreğimi. Ama yine yazdığım şiirlerde sen vardın. Neden yapamadığımı, senden neden vazgeçemediğimi defalarca sordum kendime.” Ağlamıyordu, sakindi. Ama sesi boğuktu.
Mirza’ya baktı. Mirza tuhaf bir duyguyla ona bakıyordu. Devam etti. “Çünkü şuramda, içimde beslediğim, benden ayrı büyüyen bir umut varmış. ‘belki... ‘ diyordum hep kendime. Belki bu sefer görür beni. Büyüdüm. Senin için bir gecede büyüdüm. Dün gece... Dün gece sen çok farklıydın Mirza. Bakışların, sözlerin... Ne bileyim değişiktin işte. Sen ne yaptığını bilmiyorsun belki ama sen dün gece bana ufacık da olsa ümit verdin Mirza. Beni kıskandığını sandım. Hatta daha da ilerisi hoşlandığını düşündüm. Ama beni aramayınca yanıldığımı anladım. Dün söylediklerin, yaptıkların normal algılanmayacak şeylerdi. Yüreğim acıyor Mirza. İçimde sen öyle bir var olmuşsun ki durdurabilir miyim, atabilir miyim bilmiyorum. Gitsem, o da çözüm değil. Ne yapacağımı bilmiyorum. Ben sen gittiğinde bile bu kadar çaresiz, aciz değildim. Ve şuan kendimden nefret ediyorum. “ dedi ve sustu.
Mirza önce Zehra’nın söylediklerini hazmetmeye çalıştı. Nasıl bu kadar kördü. Tuğçe onu bu hale nasıl getirmişti. Anlayamadı. Söylediği ilk andan kendine gelmeye çalışıyordu. Bu minicik kız onu bu kadar büyük bir aşkla nasıl sevmişti. Üstelik karşılıksız. O bile bu kadar yürekli değildi. Bu küçük kız kadar cesur değildi. Bağlanmaya korkuyordu. Kısa bir süre göz göze geldiler. Mirza konuşmaya başladığında Zehra yine gözlerini ayırıp başka yöne baktı.
“Ben çok şaşkınım Zehra. Yani fark edemedim. Fark etsem ne değişirdi onu da bilmiyorum. Ama yüreğimden aşkı atalı, ona sırtımı döneli çok oldu. Senin istediğin, beklediğin aşk bende yok.“ bunları derken kızı nasıl üzdüğünü bilmiyordu. Aslında Zehra üzülmesin diye söylüyordu. Ama Zehra’nın yanağından usulca yaşlar akıyordu.
“Dün geceye gelirsek. Yalan söylemeyeceğim. Çok etkilendim senden. Öpmek istedim, sarmak istedim. Hatta çok daha fazlası. Ama sana bunu yapamam güzelim. Seni incitemem. Kirletemem. O saf, masum duygularına tutkumu bulaştırıp yok edemem. O zaman asıl kendinden nefret edersin. En kötüsü de aşkı kaybedersin. Ona artık inanmazsın. Pişman olursun. Sana bunları yaşatamam miniğim. Sen aşkla yanan bir yürek, ben ise tutkuyla harmanlanmış bir beden istiyorum. İkimizin beklentileri farklı Zehra. ” ona döndü. Gözyaşlarını görünce sustu. Eliyle sildi onları avuçlarının içine aldı yüzünü.
Zehra son kalan gücüyle konuştu.
“Yeter lütfen daha fazla konuşma. “ dedi ve gözlerinin içine baktı. İçinde biriktirdiği tüm duygularla ona yaklaştı ve dudaklarını dudaklarına değdirdi. “Bu benim ilk öpücüğüm ve sadece sana saklamıştım. Hayatıma girdiğin gün verecektim ama şimdi sadece veda ediyorum. “ dedi acı bir gülümseme ile.Oysa Mirza için bu kocaman bir duygunun yüreğine ilk adımıydı. Hoşgeldin’iydi. Mirza öpücüğü derinleştirdi. İkisinin de dudaklarına Zehra’nın gözyaşları karışıyordu. “Seni seviyorum büyük aşkım. Hoşçakal. “ deyip yanından kaçarak gitti.
Mirza karmakarışıktı. Yasemin kokusu ve minicik bir dudak onu nasıl bu hale getirmişti anlamadı. Ve gülümsedi. Bu veda değildi. Sadece bu kadarını itiraf etti kendine.
***
“Ne düşünüyorsun?” diye sordu genç adam alyansı ile oynayan abisine bakarak.
Ali Efe birden başını kaldırdı ve kendisinden küçük ama olgun olan kardeşine baktı. “Bilmem. Pek bir şey düşünemiyorum açıkçası.”
“Senin heyecandan uyuyamaman gerekiyor, ama pek öyle heyecanlıya benzemiyorsun.”“Yo, heyecanlıyım.”
Kerem kahkaha attı. “Yapma abi, seni tanıyorum ve Ece’ye aşık olmadığını biliyorum.”Ali Efe parmağındaki ona anlamsız gelen, kalbini titretmeyen alyansa baktı. “Evlilik için aşka gerek yok. Ben liseli ergen değilim. Mantık önemli. O insan ile anlaşman, iyi geçinmen ve saygı. Bunların hepsi de Ece’de var.”
Kerem başını sağa sola salladı. “Bak abi, bende öyle aşkı köşe bucak arayan biri değilim. Hele bu kadar erken evlenmeye hiç niyetim yok. Ama birgün evlenmeye karar vereceksem de, beni böyle kara kara düşünmeye iten biri ile değil, mutluluktan adımı unutturacak bir peri ile evleneceğim. Saygı, anlaşma, mantık... bunlar gelip geçici. Saygı bir kavgaya bakar, anlaşma bir lafa, mantık ise bir çift göze. O gözleri gördüğün an aklın şaşar, hata yaptığını anlarsın. Çünkü aşk mantıksızdır, sana yapmam dediklerini yaptırır. Aşk anlaşılmazdır, onunla anlaşamazsın ama mutlu olursun. Sana terstir, ama seversin o tersliğini. Aşk saygısızdır, kavga eder, hakaret eder çünkü onu kıskanır ve kaybetmemek için kavga edersin.”
Sözlerini bitirdiğinde Ali Efe kaşlarını kaldırdı. “Sen buldun mu böyle kusursuz bir aşk?”
“Yok, ama ben tersim bilirsin. Yerde ararım gökte çıkar. Ya da hanımcık isterim cadı bulur beni. Sakin bir ortam isterim, bıdı bıdı konuşanı girer hayatıma. O yüzden şuan beklemedeyim.”Ali Efe kahkaha attı. “Bak bu komikti.”
“Abi ben ciddiyim. Sen. Ece’ye aşık değilsin ve ileride aşık olursan ikiniz de üzülürsünüz. Hatta üçünüzde.”
“Aşk bana göre değil. Hadi sen git ve göklerdeki meleğini bul. Beni de şeytanımla bırak.”Kerem başını sağa sola salladı. Birgün o da meleğini bulacaktı ve bu fazla uzak gibi görünmüyordu. Tek dileği şu evlilik işinde fazla acele etmemesiydi. Temiz havayı içine çekip, içeri girdi.
???
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK AŞKIM KÜÇÜK SEVGİLİM - B.A.S. * FİNAL
RomanceÜç büyük aşkın hikâyesi... Bir gidişle yaşanılan yıkımın ardından bahar yeniden gelebilir miydi? Yazı ardında bırakan bir yürek, sonbaharda çiçek açabilir miydi? Onu yangınlara atan ve her anıyla canını acıtan bir adam, ona mutluluğu verebilir miydi...