Ben varlığını kaybettim yokluğunla,
Sensizlikle girdiğim savaşta benliğimi kaybettim.
Ben seni kaybettim bu ayrılıkla,
Yani beni yaşatan nefesimi kaybettim."Nereden başlıyoruz aramaya?" Mirza az çok buranın halkının dilini biliyordu. Bu nedenle yardımcı olabileceğini düşünüyordu.
"Geldik bu Allah'ın unuttuğu yere, ne arayacağımızı, nereden başlayacağımızı bile bilmiyoruz." Diye isyan etti Kerim. Hem öfkeli, hem umutsuz hem de üzgündü ve bu sinirlerini daha da çok bozuyordu.
Kerem ondan daha sakindi. "Kendine gel Kerim. Önce bir karakola gidelim. Sonra uçağın düştüğü yere yakın sahil kasabalarına bakacağız."
"Aylar sürer.""İsterse yıl sürsün. Orada kayıp olan abimiz. Biz olsak sence o bizi bırakır mı? Ben arayacağım. Sen istersen siktir olup geri dönebilirsin."
Yere çöken Kerim gözyaşlarını tutamadı. Kerem de yanına çöktü. "Ben korkuyorum abi. Onu ne halde bulursak bulalım korkuyorum. Sağ bulursak bir yeri kopmuş mu, gözleri görüyor mu, hafızası yerinde mi diye korkuyorum. Sağ bulamazsak da-"
"Şiş, sağ bulacağız. Söz veriyorum. Neresi kopmuş olursa olsun. Neyini kaybetmişse de kaybetsin. O kalbi sağlam olduğu sürece gerisini atlatırız." Kerim'e sarıldı."Haklısın." Dedi Kerim gözyaşlarını silerek. Ayağa kalktığından Mirza da omzuna vurdu Kerim'in. Mert de Kerem'e yaklaşıp "Ali Efe senin gibi bir kardeşi olduğu için çok şanslı. Kerim de senin gibi bir abisi olduğu için."
"Evet Ali Efe şanslı piçin teki. Senin gibi bir kayınçosu, dostları ve kuzeni var. Ayrıca harika bir eşi ve oğlu var. Onlar için bulacağım onu."Karakola doğru yol aldılar. Bulmaları biraz zaman aldı. Zaten ufacık bir yer olmasına rağmen biraz karışıktı. Yerlilerin dilini az çok bildiği için daha çok Mirza konuşmuştu. Yerliler pek İngilizce bilmediği için Mirza arkadaşlarına çeviri yapıyordu.
"Çevrede arama yapılıyormuş."
Sonra bir şeyler daha söyledi. Mirza da onlara çevirdi.
"İki kişinin daha cesedi bulunmuş ama DNA sonuçlarına göre onları da ailelere teslim etmişler. Ali Efe ile birlikte üç kişi daha kayıpmış."Oradan istedikleri bilgileri alamayınca, çıktılar. Yakınlarda bir otele yerleştiler. Burada uzun süre kalabilirlerdi ve Kerem ülkeye dönmeden onların da dönmeye niyetleri yoktu.
"Odalara yerleşelim, sonra yemekte oturur ne yapacağımıza karar veririz."
Hepsi odalarına yerleştiler. Kerim Sedef'i aradığında, olaylardan yeni haberi olduğunu ve duyar duymaz İstanbul'a geldiğini öğrendiğinde hem sevindi hem üzüldü. Ailesi ile ilgili sorunda yanında olmak için gelmesine mutlu oldu ama onu göremediği için de üzülmüştü.Odalara yerleşme işi bitince hepsi yemek için otelin lokantasına indiler. Yuvarlak masada oturdular. Söze ilk Kerem girdi.
"Bakın burada ne kadar süre kalacağım belli değil. İlk bir hafta benimlesiniz kabul, ama bulunmazsa ondan sonra herkes evine yurduna dönecek.""Saçmalama bir yere dönmüyoruz." Diye lafa girdi Kerim.
"Asıl siz saçmalamayın. Mirza senin eşin hamile."
"Yalnız değil, ailesi yanında."
"Ertan senin çocukların eşin var.""Umurumda mı sence onlar?" Ertan başını sağa çevirip, homurdandı. Bir türlü kabullenemediği bir ailesi olması ne saçmaydı.
"Gerizekalı." Diye araya girdi Kerim.
Mert hemen "Ben özgürüm abi." Dedi. Mirza ona ters bir bakış atınca."O anlamda değil. Yani evli değilim çocuğum da yok anlamında. Aranızda en uygunu benim manasında dedim. Yoksa şeyden değil yani."
"Zaten o güzel burnunu ve çeneni seviyorsan uzak durursun kız kardeşimden." Diye fısıldadı. Mert ürkmüş gözlerini kaçırdı adamdan. Bir bilse bir daha peşine düştüğünü, burnunu kırmakla kalmaz o bacaklarını da yok ederdi.
"İşlerin var Mert." Diye uyardı onu Kerem.
"Asistanım halleder. Hem tatil yapmış olurum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK AŞKIM KÜÇÜK SEVGİLİM - B.A.S. * FİNAL
RomanceÜç büyük aşkın hikâyesi... Bir gidişle yaşanılan yıkımın ardından bahar yeniden gelebilir miydi? Yazı ardında bırakan bir yürek, sonbaharda çiçek açabilir miydi? Onu yangınlara atan ve her anıyla canını acıtan bir adam, ona mutluluğu verebilir miydi...