2.1

1.2K 127 30
                                    

300719

"Peki bu defa ben kendim yaparım."

Mikroskopa toz ve su karışımını yerleştirdikten sonra mercekten bakıp incelemeye başladım.

Bu defakiler siyah lacivert değil de, yeşilimsiydi.

"Evet. Ne gördün?" Dediğinde doğruldum.

"Yeşil? Nasıl aynı toz olup farklı moleküller barındırıyor?" Dedim şaşkınca ona bakarken.

Güldü. "Tek çeşit mi toz var sence? Adamlar makine gibi hem tasarlıyorlar hem de üretiyorlar. Daha adı duyulmamış şeyleri çıkarıyorlar."

"Tamam da bu ne kadar sürecek? Onlar üretecek siz de kaçırıp imha mı edeceksiniz?"

Sorumun ardından kapı aralandı.

Aralıktan sadece kafasını çıkarıp içeri bakan Mark eliyle burnunu tutuyordu. "Müsait mi burası?" Sesi komik çıkmıştı. Ördek gibiydi. Neredeyse gülecektim ama dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım.

"Evet de ne oldu?" Dedi Jongin.

"Yemek söyledik de sizi de çağıracaktık." Dediği an midemdeki boşluğu hissetmiştim. İşten sonra eve girip yemek yememiştim ve sabah kahvaltısıyla öğle yemeğini bir yemiştim. Epey vakit oluyordu.

Jongin'e baktığımda işimizin bitmemiş olduğunu söyleyecektim ki, "Sen git Renee. Ben halledip gelirim."

"Teşekkürler Jongin." Diyerek gülümsedim ve eldivenlerimi, maskemi atıp gözlüğü de çıkarıp rafa koydum.

Mark'a baktığımda beni izlediğini gördüm. Gözlerini açmış parlıyordu. Kaşlarım çatıldığında kapıya yaklaştım ve geri çekilip geçmem için müsaade etti.

"Nasıl gitti? Jongin'in kesin teminatı; o, kapıyı açmadan açmamak. Bir de yemek geldiğinde..."

Burnumdan sert bir nefes verip güler gibi ses çıkardım. Bu sırada koridorda ilerliyorduk. "Öğrendim her şeyi. Ama sormak istediklerim var."

Hafifçe kafamı çevirip ona baktım. Dudaklarını birbirine kenetlemiş eliyle ensesini ovalıyordu. Sahi, ben içerdeyken o ne yapıyordu?

Sözlerimi pas geçerek salona daldı. Ben de onun ardından içeri geçip kalabalığa göz attım. Orta sehpaya açılmış pizza kutuları, içecekler ve kutu ramenler dikkatimi çekmişti. Sadece bunlarla mı besleniyorlardı, genel olarak?

Kapının önünden bir kaç adım içeri girdiğimde burnuma nükseden yanık kokusuyla burnumu kapattım.

"Ne yandı burada?"

"Benim beynim." Diyen siyah saçlı çocuğa baktım. Gülerek pizzadan bir dilim alıyordu.

Mark ikimize bakıp bana döndü. "Gelsene." Dediğinde tereddütle ona baktım. Bıkkınca gözlerini çevrede gezdirdi. "Bilgisayarın şarj kablosu yanmış. 72 saattir prizden çıkarmamış Haechan."

Gözleri koltukta tek başına kalmış çocuğa kaydı. Haechan bu olmalıydı. Yüzü bebek gibiydi. Ciddi bir tavır takınmış ekrandan ayırmıyordu gözlerini.

"Benim yemeği damardan verebilme ihtimaliniz? Hazır ithal doktor da varmış." Diye mırıldandı zorla onu duyarken.

"Ben ithal falan değilim. Kesin şunu." Dediğim an uğultu hafifledi ve adının Haechan olduğunu öğrendiğim çocuk gözlerini ekrandan bana çevirdi.

Gözleri irice açılmıştı. Beyazları kanlanmış gözleri önce bende sonra diğer çocukların üzerinde dolaştı.

"Ben en iyisi ağzımla yiyeyim yemeği." Diye mırıldanıp bilgisayarın ekranını indirip koltuğa bırakarak yere oturdu ve orta sehpadan bir kutuya uzandı.

SeamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin