4.1

972 119 14
                                    

P.Chae: evde misin?

P.Chae: tamam saat geç ama konuşmamız gerek

Renee: bir sorun mu var?

P.Chae: müsaitsen geleceğim o zaman konuşuruz

Renee: bekliyorum
✔✔(23:36)


Telefonu kapatıp kopüşonlumun cebine atarak fermuarı sonuna kadar çekip mutfağa gittim.

Buzdolabını açıp raflardan büyük boy kutu sütü alarak büyük koltuğa ilerleyerek kendimi attım. Sütün kapağını açıp dudaklarıma yaslayarak kafama dikip büyük birkaç yudum aldım.

Bu muydu yani Renee'nin istediği?

O uğruna savaş çıkarak olduğum yalnızlık ve sessizlik... baş başaydım işte onunla. Sakinleşmem ya da dinginleşmem gerekmiyor muydu? Kafamdaki seslerin susması, vicdanımın rahatlamış olması ve artık tamamen iyi olmam gerekmiyor muydu?

Kaburgalarım sızlıyordu işte.

Nasıl iyileştireceğimi bilemediğim aptal kalbimin kırıklarının sebepleri neydi? Onun yüzündendi değil mi? Bana bu saçma hisleri vermeye hakkı yoktu. Dengesizce davranıp beni bu duygu karmaşasının ortasına atmaya hakkı yoktu.

Ama yine de oradaydı.

Sebep oydu. En başından onun evime saklanmasına izin vererek yapmıştım bu hatayı.

Her şeyin kontrol altımda olmasını isterken aslında onun her şeyi planlamış olması beni rahatsız eden ilk ve en büyük şeydi. Ve hala tek bir soru aklımda yankılanıp duruyordu.

Mina'yı en başından beri oyununa sürüklemek istiyorsa neden bana ihtiyacı varmış gibi yapmıştı?

Ah elbette. Elbette o uyuşturucu imhası saçmalığına amele bulabilmek için. Benden başkaları da vardı önceden. Öyle söylemişti. Ve şimdi kendi yöntemiyle aptal pezevenk Bay Kim'i çökertecekse, bana ihtiyacı kalmamıştı.

Bitmişti artık oyun.

Kapının çalmasıyla sütü orta sehpaya bırakıp koridora koşup apartman kapısı için düğmeye bastım. Dairenin kapısını da açarak bekledim bir süre.

Chae merdivenlerden hızla çıkıp,  kapının önünde duraksadığında yüzündeki durgunluk kaşlarımın çatmasına neden olmuştu.

"Iyi misin?" Diye sormadan edemedim. Saçları dağınıktı, makyaj yapmamıştı. Üzerinde ince siyah bir kazak ve koyu mavi bir kot vardı. Sadeydi.

"Girebilir miyim?" Dediğinde ona hızla kafamı sallayıp içeriyi işaret ettim. Kapıyı arkasından kapatırken salonda ilerlemeye başlamıştı.

Bir dakika içerisinde büyük koltukta yan yana oturuyorduk.

Bağdaş kurup ona dönmüştüm ama o duvara bakıyordu.

"Iyi misin Chaeyoung? Bir sorun mu var? Konuşmak istediğin konu neydi." Meraklı ses tonumla kurduğum cümleyi duymadığını sandım. Bakışları dalgın gibiydi.

"Hiç sevilmediğini hissettin mi?"

Hiç sevilmediğini hissetin mi?

Bunun cevabını doğru verebilmem için doğru sorulması gerek Chae. Bana daha önce hiç sevildin mi diye sorman gerekir.

"Jungkook'la mı ilgili?"

Bana döndü. "Aptalca düşünüyor olabilirim ama birkaç gündür soğuk davranıyor. Birlikte vakit geçirmek istediğimde bir işi olduğunu söylüyor ve gidiyor. Nereye gittiğini ya da ne işi olduğunu söylemiyor. Sadece gidiyor. O işlere dönmüş olamaz değil mi? Sen Mark'lara gittiğinde gördün mü onu?"

Kaşlarım çatıldı. "Ne demek o işlere döndü? Jungkook oraya sadece seninle gelirdi. Ve bugün ben onlara gitmedim." Diye mırıldandım şaşkınca. Jungkook ve onun arasında böyle bir kırılma yaşanacağını düşünmezdim.

Dudaklarını büktü. "Belki de gerçekten tehlikeyi özlüyordur ha? Nasılsa benimle hep sakin şeyler yapıyordu. En son sinemaya gittik. Hangi çete üyesi sinemaya gider ki?"

"Çete mi?"

Kafasını salladı. "Onlara böyle derdim. Tuhaflardı. Sence de öyle değiller mi?"

Tuhaf kelimesi onları tanımlayabilecek kadar tuhaf olsaydı kesinlikle derdim. Zaten diyordum. Başka ne açıklayabilirdi ki onları zaten.

"Belki de." Diye mırıldandım.

"Yani durum bu işte. Sürekli kaçıyor. Ne yaptığını da bilmiyorum."

"Anlarız." Deyip durdum. "Neden ona açık açık anlatmıyorsun nasıl davrandığı konusunu. Kendine çeki düzen verecektir."

Dudaklarını kıvırıp gülümsediğinde bunun aslında içsellikle bir alakası olduğunu anlayabilmiştim. Içe dönüp bir yaşadıklarıyla göz göze gelmiş gibi görünüyordu. "Aslında alışmış olmam gerek. Çok nadir de olsa onlara yardım ettiği zamanlar böyle davrandığı olmuştu. Ona ne anlatsam birine yardım etme konusu olduğunda beni duymuyor bile. Bu ben olsam da. İnan."

Jungkook esaslı olmalıydı.

Ya da fazla kötü çocuktu.

Kötü çocuk. Bu tabir aklıma her takıldığında Mark'ın bunu yalanlayışını anımsayacaktım sanırım artık.

"O zaman akışına bırak. Yine eskisi gibi yoluna girer her şey." Dediğimde gülümseyip yaklaşarak kafasını dizime koydu. Bacaklarını da toplayıp tamamen yatarken yorgun görünüyordu.

"Sadece diğer arkadaşlarımla konuşmak istemedim. Herkes bizi gözde çift olarak biliyor. Kırıklar herkesin canını sıkar. Kimse güzel bir şeyin kamera arkasını bilmek istemez işte. Sadece önemsediğin insanlara anlatabilirsin." Diye mırıldandı gözleri kapanırken.

Önemsenmek. Chae ve annem. Biraz da Heeyoung.

Beni önemseyen ve bana anlatabilen nüfus bu kadarlıktı. Bir de kedim. 4 kişiydi beni önemseyip bunun nasıl bir tad olduğunu hissettirenler. Bir elin parmağını geçmiyordu. Fazla olmasının önemli olmadığını biliyordum ama bazen bu 4 kişinin de beni göremediğini, beni anlamadığını hissediyordum. Bu nankörlük müydü?  Ben, kendime bile bazen anlatamazdım ki. Anlamazdım. Anlayamazdım.

Cebimdeki telefonun sesiyle irkildim ama Chae'ye baktığımda gözlerinin hala kapalı olduğunu görünce cebimden çıkarıp gelen bildirime baktım.

Mark: Özür dilerim.

SeamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin