-
Dünya üzerindeki bütün duyguların yeri ve zamanı geldiğinde en hakiki bir şekilde hissedildiğini biliyordum.
Tatmamıştım hepsini belki.
Ama yine de bir fikre sahiptim. Üzücü bir haber alındığında ya da sevinç dolu, öldüğünde biri ağlamak; olasılıklar arasında vardı.
Ben şimdi otururken olduğum yerde donuk bir şekilde, karşımdaki insanın bir tür duygu olduğunu düşünüyordum.
Karşımda ayakta dikiliyorken ve kara gözlerinde her şeyi taşıyorken, ona karşı vereceğim tepki ne olmalıydı?
Ben bilemedim.
Gidecek miydi birazdan yine? Çünkü en son gideceği gece bakmıştı bana böyle.
"Geldin."
Ses tonunu duymayalı uzun süre geçtiğini fark ettim o an. Üzerindeki siyahlara bürünmüşlük o kadar da uzun süre geçmediğinin kanıtıydı ancak.
"Geldim." Diye mırıldandım içime kaçmış sesimle. "Ama neden geldim, bilmiyorum. Neden beni sana getirdin bilmiyorum."
"Bir şeyler old-"
"Neden." Dedim net ve ısrarcı ses tonumla, sözlerini yarıda keserek.
Bir an durdu. Bir şey düşündüğünü anladım yüzüme dikkatle bakarken. Ona yabancı hissetmek, dışlanmış olduğumun farkına vardırdı. "Bilmen gerekenler olmasa seni bana getirmezdim."
Neden getirecekti ki?
Biz, ne yaşamıştık ki?
Saçma sapan bir ortaklıktan ötesi yoktu. Bir de tabi kendimizi birbirimize anlatmıştık kırıkça. Onu bildiğimi zannediyordum ve beni bildiğini biliyordum.
Kuruyan boğazımla zorlukla yutkundum. "Neden şimdi?"
Saçları dağınık değildi. Gözlerini birkaç kez kırptıktan sonra ince ve pembemsi dudaklarını birbirine bastırdı.
Karnımdaki o tanıdık ağrı da başlamıştı.
"Sana bilmen gerekenler var diyorum ve sen 'neden şimdi' diye mi soruyorsun?"
Gözlerimi sıkıca kapatıp açarak derin bir nefes aldım. "Şu an yabancı birisiyle konuşuyorum. Bana şimdi bilmem gerekenleri ve nedenleri açıkça söylersen bilmiş olurum. Sonra da evime giderim."
Sözlerimin ardından bir anda olduğu yerde arkasını döndüğünde irkildim. Ilerleyip pencerenin önüne yaklaşarak kapalı olduğunu yeni fark ettiğim siyah perdeleri araladı. Sokak lambalarının ışınları içeri dolduğunda onu sadece sağ profilinden net bir şekilde görme fırsatı yakaladım.
Avuç içlerim sızlarken yumruklarımı onun sırtına geçirmek istedim.
Ama bunu neden yapacağım kestiremedim. Neden ona karşı kızgınlık besliyordum ki?
O bana ne vermişti?
O benden ne almıştı?
O, benim değildi.
"Bay Kim firar etmiş. Galiba Taeyong'un, onu çökertmeye çalışan kişilerin araya koyduğunu biliyor. Taeyong saklanıyor. Ama diğerleri okullarına devam ediyor onlardan haberi yok. Herkes okullarına gidiyor."
Hala pencereden dışarı bakarken, "Bana bunları neden anlatıyorsun? Mina ile neden-"
Bana döndü. Kara gözlerinde turuncu ışık dans ediyordu. "Çünkü senden haberi var."
Kaşlarım çatıldı. "Kimin benden haberi var?"
"Bay Kim'in. O gün onu kurtardığında takip etmiş olduğunu biliyor. Birileri görmüş."
Mideme giren krampla yutkundum. "Ne demek birileri görmüş?"
Algım tamamen kapanacakken hızlı adımlarla oturduğum büyük koltuğun diğer ucuna geçti. Ona dönüp bakamadım. Ama bana çevriliydi yüzü.
"Mina ile bir haftadır iletişim halindeyiz. Annesi şehir dışında yaşıyor. Kendisi de korkuyor..."
Bende o duygu yok çünkü. Duygusuzum zaten ben. Bir uyuşturucu üreticisinin, bir zamanlar yanında çalışan kızdan onu çökertmeye çalışanlara yardım ettiğinden haberi oluyor ve onu şikayet eden sevgili kızı korkuyor.
Ama biliyordum. Dünyada, boğazını düğümleyen bir sürü haksızlığın hep aynı kişilerde doğduğunu.
"...senin de güvenliğin söz konusu. Bu yüzden buraya tekrar taşınma kararı aldım. Heeyoung'a haber verdim. Seçmeleri kazanamadığımı biliyor ve olumlu karşıladı."
"Seçmere katıldın mı ki?"
Sustu.
"Yalanları unutmuşum."
Tek kelime etmedi. Bir şey demesini beklemedim. Ses tonundan, konuşma tarzından yaptığı bir suçu örtmeye çalıştığını anlamıştım.
En başında beni işin içine koyduğu için pişmandı. Buraya da koruyucu meleklik yapmak için gelmişti. Belliydi.
"Renee." Adım o pişman sesinde kulaklarıma dolduğu an ona döndüm. Hafifçe kafasını eğmişti. "Özür dilerim."
Tek kaşım kalktı. "Hangisi için Mark?"
"Ne kadar varsa." Dedi beklemeden beni yıkan sesiyle. Böyle hissetmemeliydim. Böyle hissettirmemeliydi.
Bunu istememeliydim.
Dünya üzerindeki bütün duyguların yeri ve zamanı geldiğinde en hakiki bir şekilde hissedildiğini biliyordum.
Bazılarını tatmıştım.
Yanımda oturan, bir duygu olduğunu düşündüğüm o hariç.