Finale 3.
"Dalgınsın yine?"
Dudak büzdüm. "Bilmem. Öyle. Yani. Sadece. Belki. Belki-"
Omzumdan tutup kendine çevirdi beni. "Iyi olduğuna emin miyiz?"
"Chae kafam çok karışık. Kalabalık sanki biraz kafamın içi. Düzenlemeye sokmak istiyorum ama bu defa her şey daha çok dağılıyor. Sadece oturup dinlenmek ve sessizlik istiyorum ama sonra... Of." Sıkıntıyla derin bir nefes verdikten sonra kahve bardağını ellerimin arasına aldım. Chae ile onun sevdiği kahve dükkanına gelmiştik ve rahat koltukta yan yana oturuyorduk. Dükkan çok kalabalık değildi ama masaların çoğu doluydu ve arka fonda hoş bir müzik çalıyordu.
"Insanların böyle hissettiği dönemler oluyor. Durup dinlenmek tabi ki de en iyisi. Ama kütüphanedeki işimiz de bitti. 3 gün sonra yeni dönem başlıyor ve..."
Kafamı salladım hala gözlerim kahve bardağının üzerindeyken, "Farkındayım. Toparlanmam gerekiyor."
"Bana neler olduğunu anlatmak ister misin? Kafanda ne yaşıyorsan? Seni yargılamadan dinlerim, buna emin ol." Diye konuştuğunda kafamı hafifçe çevirip koltuğa kolumu yaslayarak ona gülümsedim.
"Teşekkür ederim." Diye mırıldandım. O da bana karşılık gülümseyip ince parmaklarıyla sarı tutamlarını kulağının arkasına attı. "Biliyorsun çocuklara saçma sapan bir iş için yardım ettim. Onlara ayak uydurmam mümkün değildi ve nasıl davranacağımı bilemeden sadece yardım ettim çünkü kaybettikleri bir arkadaşları vardı sonuçta. Sonra araya yalanlar girdi."
Kaşları çatıldı. "Ne gibi yalanlar?"
"Mark. Profesyonellik ve doçentlik derecesinde bir yalancı."
Güldü. "Nasıl yani."
"Aslında tesadüfen karşılaşmışız gibi yapıp daha önceden ben kütüphanede çalışırken beni izliyormuş. O gün birlikte kahve dükkanında Jungkook için hediye alacağımız zaman tanışmadık biz Chae. Kız kardeşi onu benim evime saklamıştı."
"Ne?" Kaşları havalandı. "Nasıl?"
Kafamı salladım. "Anlattığım gibi işte. Aslında onu sıradan tesadüfen tanıştığım biri zannederken aslında bir yalandan ibaret olduğunu anladım. Ve sonra bana başlarda demişti ki, evim senin evine uzak... Ve dün bir kaza yapıp bana geldiğinde eline dikiş attım. Geri giderken üst kata çıktı. Benimle aynı apartmanda yaşıyormuş."
Chae sadece gözlerini kırpıştırıp algılamaya çalıştı. Derin bir nefes aldığında omuzları kalkıp indi ve yaslandığı koltukta doğrulup etrafa göz gezdirdikten sonra bana döndü. "Sevgili sevgili harika tatlı kader. Şu kaderin lanet güzelliğine bakar mısın?" Gözlerini irice açıp güldü.
Kaşlarım çatıldı. "Chae saçmalama. Ne kaderi? Kader değil sadece Mark ve yalanları."
"Hayır." Kafasını iki yana salladı. "Sizi yakıştırıyordum ama bu kadarı olacağını düşünmemiştim. Resmen eline dikiş atmışsın. E bu onda bir iz bıraktın demek. Mühür gibi. Dikiş gibi iz bırakmak."
Sıkıntıyla ofladım. "Park Chaeyoung unni beni anlayacağını sanmıştım."
Durdu. "Anladım tabi ki de. Bu kafa karışıklığı, yorgunluk, sessizlik ve durup dinlenme ihtiyacının hepsi bu yüzden. Çünkü ondan hoşlandın!" Sesi yükseldiğinde gülerek eliyle ağzını kapatıp bana döndü. "Ondan hoşlandın." Diye fısıldadığında kafamı hızla iki yana salladım.
"Bunun hoşlanmayla alakası yok. Gerçekten. Sadece merak etmiştim. Ama her merak ettiğimde bulduğumun yalanlar olduğunu fark ettiğim için artık merak bile etmiyorum."
Kahvesinden bir yudum alıp tek kaşını kaldırdı. "Öyle mi dersin?"
Sadece kafamı iki yana sallayıp ılık kahvenin dibini gördüm.
Böyle hissetmediğimi biliyordum. Çünkü istediğim şey aşk değildi. Istediğim şey hala sessizlik ve yalnızlıktı. Kafamı karıştıran oydu. En başında her şey yolunda giderken hayatıma dalıp kendini içine dahil eden oydu. Yalanlarıyla her şeyi dağıtan oydu.
Bu hikaye de buydu işte.
Kahveleri bitirdikten sonra alışveriş merkezinde birkaç mağazaya girip Chae'nin stres atması klasiğini gerçekleştirmiştik. Ellerinde poşetlerle ayrı taksilere binip eve gitmemiz uzun sürmemişti.
Vakit akşamüzeriyken ve güneş yavaştan batarken merdivenlerden çıkıp daireye girdim. Mark'ı sabah ya da dün başka bir saat diliminde görmemiştim. Bunca zaman burada mı yaşamıştı? Ya da yeni mi taşınmıştı?
Kafam yine bir yığın soruyla dolduğunda odama gidip üzerime pijamalarımı geçirdikten sonra bir bitki çayı hazırlayıp ders notlarımı alarak salondaki büyük koltuğa kurulmuştum.
Tatil boyunca saçma maceralardan dolayı bir kez bakamamıştım. Aslında Mark'ın evime saklandığı gün tam da ders çalışıyor olduğumu hatırlıyordum.
Birkaç dersin notlarını okuyup altını çizdim ve unutmaya yüz tutan yerleri yeni bir deftere not tutarak tekrar ezberden geçirmiştim. Bitki çayı bittiğinde de sade bir kahve hazırlayıp midemi iyice karıştırarak uyku olayını ertelemeyi hedefledim. Böylece ezberleyip unuttuğum lanet notları tekrar ezberleyebilmek için zamanım olurdu.
Bir süre sonra hayal olduğunu sandığım kapı zili sesiyle irkildiğimde uzun zamandır zilin çalınmadığını fark ettim. Kalktığımda ağrıyan bacaklarım ve gözlerimin önünde dönen notlarla kapıya ilerleyip hızla açtım.
Küt saçlı şaşkın bakışlı Heeyoung'du gelen.