"Yeni döneme bir hafta kalmış..."
"Ne? Nasıl bir hafta kalmış?" Kaşlarım çatılırken ellerimdeki kitaplarla, yuvarlak masaya yaslanmış Chae'ye döndüm.
"7 gün olandan." Dedi.
Kafamı iki yana sallarken o gülüyordu. "Zaman ne çabuk geçti." Diye mırıldanıp kitabı rafa yerleştirdim.
"Öyle."
Ellerimdeki kitaplar bittiğinde yerdeki karton kutuya doğru eğildim. Bir an görüş alanıma doğru inen şeyle irkilip geri doğruldum. Çeneme değen şey, kolyeydi.
Uzun süredir boynumdaydı ve ince olduğu için varlığını bile unutuyordum. Belki bunu Chae ile ona geri iletmeliydim. Bende durmasının bir anlamı yoktu sonuçta.
"Hey." Chae doğrulup bana doğru yaklaşarak kolyeye baktı. "Çok hoşmuş. Ne zaman aldın?"
Kaşlarım havalandı. "Çocuklara yardımımın bir karşılığıydı. Acaba onu geri götürebilir misin?"
"Neden?" Diyerek geri çekildi.
Omuz silktim. "Bilmiyorum. Sadece..."
"Wow kuru kafanın içindeki figürü fark ettin mi?"
"Ne?"
Kolyeyi parmak uçlarımla tutup baktım. Daha önce incelememiştim. Üç boyutlu kuru kafanın içinde bir anahtar figürü vardı. Oraya monte edilmiş ve gerçek bir anahtar gibiydi.
Gerçek bir anahtar...
"Çok düşünceliler. Jungkook'a bundan bahsetmeliyim. Doğum günüm için belki bir şeyler düşünür ha. Her neyse şu psikoloji bölümünü düzenlemem gerek." Diyerek dönüp diğer rafların olduğu koridora girdi.
Parmaklarımın arasındaki kuru kafaya bakıp inceledim tekrar. Boyutu küçüktü ve cidden gerçek bir anahtardı. Mark, bunu bana verirken görmüş müydü bu ayrıntıyı? Çünkü bu anahtar tıpkı bir kapı anahtarı gibiydi.
Kapı anahtarı?
Kapı.
Bay Kim bugün geç gelecekti. Kütüphaneyi sabah çalışanlar açmıştı ve ortalıkta Chae ve benden başka kimse yoktu. Sadece dış kapının oradaki masada iki üç kişi kitap okuyordu.
Adımlarımı lavabonun olduğu koridora çevirdim. Belki de tahmin ettiğim gibiydi. Mark şimdiye kadar yaptığı şeyleri boşuna yapmamıştı. Yalan söylüyordu ve altından her defasında geçerli bir sebep çıkıyordu.
Bay Kim'in kronik olarak geldiği koridor burasıydı. Lavabonun karşısında bir raf vardı ve duvarı boydan boya kaplıyordu. Kafamı kaldırıp baktığımda tavana yakın duran kamerayı görebilmiştim.
Kameraları çocukların izlediğini biliyordum.
Boynumdaki kolyeyi hızla çıkararak kuru kafanın içinden o anahtarı nasıl çıkaracağımı düşündüm. Kırabilir miydim? Kırılamayacak kadar güçlü duruyordu.
Ikiye bölünür gibi bir çizgisi vardı. Onu buraya koyarken kolay bir yöntemi olmalıydı. Iki kenarından tutup çevirerek ayırmaya çalıştım. Güçlüydü. Parmak uçlarımı iyice bastırıp çevirdiğimde bir anki boşluğumla yere düştü.
Ama ayrılmıştı.
Düşen iki parçayı ve anahtarı aldım.
Rafın arkasındaki kapıya ulaşabilmem için önce rafı ortadan kaldırmam gerekiyordu. Sürmeli falan mıydı?
O an cebimdeki telefonumun melodisini duydum.
Cebimden hızla çıkarıp baktığımda arayan kişinin Mark olduğunu gördüm ve yanıtlayıp kulağıma yasladım.
"Açma o kapıyı."
Her kelimenin üzerine bastıra bastıra söylemişti. Kafamı kaldırıp kameraya baktım. "Beni bir kasa olarak kullanmışsın en başından beri. Bunu nasıl alacaktın benden geri?"
"Kafiye yeteneğin konusunu sonra konuşalım. Şimdi anahtarı cebine koy ve geri dön. Ön tarafa dön Renee." Endişeliydi sesi. Bana acele ettirmek ister gibi bir hali vardı.
Gözlerimi kısıp kameranın ardından beni izlediğini görür gibi yaptım. Dağınık siyah saçları ve kara gözleri sanki bana dönüktü. "Ne düşünmüştün anahtarı bana saklarken Mark ha?" Sesimi kısıp duraksadım. Koridorun diğer ucuna baktığımda kimse yoktu. Kameraya geri döndüm. "Ne zaman bitecek bu yalan dolanların ya da bu her şeyi saklama huyun?"
"Bittiğini görmek ister miydin? Artık bizimle çalışmıyorsun ve bunu sen istedin. Hala ne zaman bitecek bu davranışların diyorsun. Bittiğini görmeyi bekleyecek kadar kalacak mısın ki Renee?"
Telefonun diğer ucundan kulağıma ilişen sesi, olduğum yerde gözlerimi kameradan çekmeme neden oldu. Sanki kamerada o vardı ve ona bakmaya çekiniyordum. Ben onu görmüyordum ama onun beni izlediğine emindim.
"Sadece ağız alışkanlığı. Bu işi kendi isteğimle bıraktım. Tek merak ettiğim şey de anahtarı neden bana bıraktığındı. İş bittiyse anahtarı da benden almalısın değil mi?" Diye mırıldandığımda bir süre sessiz kaldı. Belki diyecek bir şey bulmaya çalışıyordu. Ama kafasında daima bir şeyler olduğuna emindim.
Bir soluk verdiğini işittim. Bir an yanımda gibi hissettiğimde tüylerim ürpermişti. "Bak. Bir şeyleri saklama konusunda iyi değilim. Yani o anlamda değil. Nesneler. Onun sende kalması gerek. Bay Kim yakalanana kadar. Sadece bu kadarını istiyorum. Sonra istersen ben almaya gelirim ya da Chae ile gönderirsin. Bu kadar. Olur mu? Ve içeride hala uyuşturucu pişirenler var. Gidip bir merhaba falan mı demem istiyorsun?"
"Bende sakladığın başka bir şey var mı Mark? Şimdiden soruyorum ki yine sonradan fark etmeyeyim."
"Sana somut olarak sakladığım tek şey anahtardı." Diye mırıldandığında o yoğun sesiyle, ben de kafamı kaldırıp kameraya tekrar baktım.
Soyut olarak bir şey saklamak istemiş miydin? Diye sormak istedim. Ama sadece ağzımın içinde dilimi ısırdım.
"Pekala. Kabul." Dedim derin bir soluk vererek.
"Görüşürüz Renee."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seam
Fiksi PenggemarBilinmeyen numara: eline hiç anahtar geçti mi © kayipdoktor | 2019