"Teşekkürler Jisung."
"Önemli değil. Motosikletin yerini tutmasa da..." eliyle ensesini kaşırken gözleri kısılmıştı.
Güldüm. "Olsun. Bisiklet daha sağlıklı." Dediğimde ne dediğimi bilmiyordum belki de.
"Yenilebilen bir şey olsaydı eğer..."
Mırıldandı ama kafam çok dağınık olduğundan ona bakamamıştım bile. Mark'ın dediği gibi onun yerine beni Jisung almaya gelmişti. Bisikletle. En son ne zaman bir bisiklete bindiğimi bile hatırlayamıyordum. Belki de Fransa'da henüz 7 yaşlarımdayken.
Yangın merdivenlerini ağır adımlarla tırmandım. Jisung yerine siyah saçlı başka bir çocuk vardı. Geçmem için kapıyı açtığında Jisung da arkamdan içeri girdi ve aralarında konuşmaya başlayıp kapıyı kapatarak benim peşimden içeri geldiler.
Jongin'in yanına gitmeden önce sadece saçma bir kontrol isteğiyle salona uğradım. Saçma bir istekle. Merhaba deme bahanesiyle, o orada mı diye bakmak için. En azından içimde dürüst olmayı kendime belirterek.
Kapalı kapıyı araladığımda yine her zamanki kalabalık oradaydı.
Ama artı iki kişi farkla.
Chaeyoung ve Jungkook oradaydı.
Kapıyı açtığım gibi sessiz ortamda beni fark etmeleri uzun sürmemişti. Chae şaşkınca gözlerini açarken Jungkook rahat bir tavırla yanındaki çocukla konuşmaya devam ediyordu.
"Bir dakika..." dediğinde ben de olduğum yerde duraksamıştım. O da siyahlara bürünmüştü bugün erkek arkadaşı gibi. "Şu ithal doktor olayı... bizim kız mıydı?"
"Sizin kız mı?" Diyerek yanımdan geçip içeri daldı Jisung. Kaşları çatılmıştı. Bilgisayar ekranlarından bana dönen birkaç bakışı da hissedebiliyordum.
"Evet." Ayağa kalktı Chae. "Arkadaşım o benim. Sizin bahsettiğiniz doktor bu muydu? Renee miydi? Size yardım eden. Oha." Hala yanındaki çocukla konuşan Jungkook'a döndü. "Sen biliyor muydun Kook? İnanamıyorum."
Jungkook dağınık saçlarını parmaklarıyla geri atıp kafasını kaldırarak ayakta dikilen Chae'ye baktı. "Niye bu kadar şaşırdın ki? Böyle şeyler... bir dakika. Ithal doktor senin arkadaşın mı?" O da az önce Chae'nin bana döndüğü hızla döndü. "Mark seninle mi çalışıyor?"
Herkes ithal doktoru tanıyordu.
Böyle bir kimliği nerede kullanabilirdim? Belki de gerçek bir doktor olduğum zaman, insan arasına çıkmak istemediğimde bu işin karaborsasını yapmaya başladığım zaman... belki.
"Mark..." Dedi ve durdu Chae. "O gün onunla tanıştığınızda-"
"Ilk kez değildi. Saçma bir oyundu." Diye mırıldanıp bıkkınca soluk verdim.
Chae sarı saçlarını karıştırdı. "Şu an aklım ciddi anlamda pek iyi sağlıklı düşünemiyor." Kaşları havalandı ve eliyle alnını tutarak bana bakmaya devam etti.
Gerilmemiştim.
Panik yapmamıştım.
Sanki olacak olan her şey olmuş gibiydi.
"Eee, Jongin'e bakayım ben. Sonuçta ithal doktor olarak..." gözlerimi kısıp dudaklarımı birbirine bastırarak gülümsemeye çalıştım.
"Jongin hyung gitti." Adının Jaemin olduğunu hatırladığım kumral çocuk bana bakıyordu.
"Nereye? Bana kimse bir şey demedi?" Diye sorduğumda herkese bakıp bana tekrar döndü.
"Ailevi bir şey. Son anda haberi oldu onun da. Jisung'u aradık ama duymadı sanırım."
Jisung telefonunu cebinden çıkarıp baktığında güldü. "Duymamışım."
"Geri gelir mi yoksa ben gitmeli miyim?"
"Bizimle gelsene." Chae koltuğun üzerindeki siyah çantasını koluna taktı. "Jungkook bir arkadaşını görecek. Caddenin üzerindeki barda. Ben de yalnız kalmamış olurum. Ne dersin?" Diye sorduğunda, direk üzerimdekilere baktım. Sanırım bunu o da hemen fark etti. "Çok fazla kalmayacağız. Hem rahat bir yer zaten. Sonra seni biz bırakırız."
Üzerimde koyu mor uzun bir sweatshirt ve siyah tayt vardı. Pijamalarla olsam da sorun değildi ama Jongin'e ne olduğu kafama takılmıştı. Jisung bisikletiyle beni geri götürmek isteyeceğine emindim. Sırf bu yüzden onu meşgul etmemek için Chae'ye kafamı olumlu bir şekilde salladım.
Sanırım şu, hayatın benim için planladıklarını sadece izleme olayını fazla benimsemiştim. Anlık kararlara şaşırmıyor ve reddetmiyordum.
Binayı terk edip aşağıda park edilmiş jeep e binerken, Mark'ın da buna benzer bir şeyi kullandığını hatırlamıştım.
Arkaya geçip oturduğumda ve herkes yerleştiğinde jeep sokakların arasından ilerleyip caddeye çıktı. Jungkook'un doğum gününü kutladıkları bara gittiğimizi yoldan anlamıştım ve varmamız 10 dakikayı bulmamıştı.
Tanıdıklık hissiyle zihnimde çirkin anılar yeşermişti.
Bunların geçmişte kaldığını kendime fısıldayıp ilerlemeye başladığımda Chae koluma girdi.
Bu anla birlikte, en son ne zaman bir arkadaşımla sohbet edip bolca güldüğümü anımsamaya çalıştım. Buluştuğumuzda saçma dedikodular, gereksiz konulardan konuşup katıla katıla güldüğümü. Yoktu. Böyle anılara sahip değildim. Heeyoung'la bile o kadar yakın değildik.
Chae'ye gülümsedim. Bu sırada Jungkook görevlilerin yanından geçtiğinde onlara selam verdi ve telefonunu karıştırarak önden yürümeye devam etti.
Ve biz de onu takip etmeye.
Bu gürültüye hazır değildim. Loş ve baslı bir müzik, belki de ilk kez duyduğum bir şarkıydı. Hüzünlü bir havası vardı. Kulaklarım anında zorlanırken uyum sağlamaya çalıştım. Chae kolumu bırakmadı ve onunla birlikte ilerlerken renkli neon ışıklar gözlerimi kamaştırdı. Bar kısmını geçerken Jungkook hızlı adımlarla birini arıyor gibi etrafa bakınıyordu.
Kalabalığın arasından siyah saçlı ve neredeyse onunla aynı boylarda bir çocuk geldi. Belki ondan daha büyüktü. Kendi aralarında el sıkışıp konuşarak devam ettiklerinde loca göründü.
Sadece göz gezdirmek istemiştim.
Ama karanlığın ortasında, sadece yüzünün parlamasıyla onun olduğunu anladığım Mark'ın kulağına eğilip ona bir şeyler söyleyen pembe saçlı bir kafa vardı.
Uzun zaman sonra, kimsenin dokunmasına izin vermediğim o kaburgalarımın altındakinin çıtırtı seslerini duymuştum.