"B-bende. Beklediğimden daha güzel bir dostluk elde ettim. V-ve bende aşık oldum. Senin gibi, bana yasak olması gereken b-birine."
Draco? Düşündüğüm ihtimal vermek istemediğim konu başıma gelmişti. En yakın arkadaşlarımdan birisinin sevdiği çocuk, benim görevimi yerine getirmeme engel olmaya çalışan çocuktu. Kader işte. Ummadığın şeyler başına gelir.
Hafifçe güldüm halime.
Ben sustuktan sonra sırtımın dayalı olduğu kapı açılmaya başladı. Hemen dönüp Hermione'ye döndüm. Gözleri kızarmıştı, benimki gibi.
Bir süre durduktan sonra aynı anda sarıldık birbirimize. Sımsıkı. Ortak yanımız çoktu ve biz yine birbirimize iyi gelmiştik.
Yazardan...
Onlar sarılmışken onları dinleyen adam hafifçe tebessümle o kolidordan uzaklaşmaya başladı..
*****
Hermione'yle yaşadığımız şeyden sonra Draco daha fazla canımı sıkmıştı. Hermione ona olan sevgisini söylememiş olabilirdi ama beyni olan az çok insan bir kızın ağlamasından az çok tahmin edebilirdi.
Voldemort'un,Albus Dumbledore'u öldürmesi için Draco'yu seçmesi ise benim için en önemli noktaydı.
Draco'nun, Hermione'nin sevgisinden haberdar olsa dahi bu görevden vazgeçeceğini sanmıyordum. Peki ben bu durumda Draco'yu öldürme pahasına Dumbledore'u mu korumalıyım yoksa en yakın arkadaşım için buna göz mü yummalıyım?
Aklım bu kadar karışıkken Hermione'yi Harrylerin yanında bırakıp profesör Snape'in yanına gidiyordum.
Kapıya varınca saçımı hafifçe düzeltme ihtiyacı duyarak ellerimle taradım. Sonrasında kapıyı tıklatarak içeri girdim.
Severus masasında oturuyorken, onun hemen önünde duran Draco Malfoy'u gördüm. Bunun ne işi vardı burda?
"Profesör."
Dikkat çekmek için söylediğim kelimeyle ikisi de bana döndü.
Draco biraz kötü görünüyordu. Sanki korkuyor gidibiydi.Severus "Bay Malfoy, siz çıkabilirsiniz."
Draco bana bakarak kapıya giderken aklıma gelen tek şey Hermione'nin ağlayışlarıydı.
O çıkınca profesör bana doğru yaklaştı.
Sanki kendine söyler gibi konuşmaya başladı. "Bayan Matthews. Profösör McGonagall'ın bu yalan yanlış haberlerlerle nasıl muhatap olduğunu biliyor musunuz?"
Onun gözlerine bakarken bile ellerimin içi terlerken ona cavap vermem imkansızdı. Bu yüzden ona bakmayı bırakarak konuştum.
"Hayır."
Bildiğim bir şey varsa önceki haftalarda böyle bir duyumun zaten öğrenciler arasında olduğuydu. O büyük salona birlikte girdiğimiz gün.
Ben bunları düşünürken profesörün öylece beni izlediğini görmemle kendimi topladım ve onun konuşmasını bekledim.
Ama konuşmadı.
Öylece sadece bana bakıyordu. Yüzümü ezberler gibi bakıyordu.
Beni iyice sıcak basarken ayaklarım karıncalaşıyordu. Ama hayır. Şuan bayılamazdım. Kendimi tutmam lazımdı.
Bu arada aklıma üşüşen edepsiz düşüncelere yer vermemeye çalışmak daha zordu. Hemen gitmek istiyordum.
Ellerimi cübbeme silmeye çalışırken bir andan da konuşmaya çalıştım.
"Beni- sadece bunun için mi çağırdınız?"
Soruma karşılık vermedi. Bense iyice içim birbirini yerken kendimi toplayıp bakışlarımı onunla göz göze getirdim.
"Bayan Matthews, hakkınızdaki gerçeği biliyorum."
Bu sözler bende beyin fırtınası yaratırken bir andan da kendimi düşmüş gibi hissetmekten alıkoyamadım.
"N-e demek istiyorsunuz?"
Zamanda yolculuk yaptığımı mı öğrenmişti. Kim söylemişti peki? Bilen sadece iki kişi vardı. Hermione - ki o söylemiş olamaz - ve Dumbledor.
"Neyi öğren-diniz?"
Bana bir adım daha atarken, oldukça yaklaşmıştık. Onun nefesini hissederken bilincimi kaybetmekten korkuyordum.
Hafifçe başını eğerek bana yaklaştı. Sonrasında heyecanıma yenilerek gözlerimi kapattım.
Önce belimde hissettiğim el, sonrasında dudaklarıma değen dudaklar...
Yaa bugünlerde çok mutluyum. Bende dedim ki Miranda'yı bu kötü ruh halinden çıkaralım artık çsşslsls. Vote sınırı 9 ama bu bana bağlı. Yani bir bakmışsınız yarın tekrar yeni bölüm. Bunun nedeni bölüm çok kısa olması. 😂
Bu arada artık düzene girelim de istiyorum. Haftada bir bölüm bence çok az, o yüzden haftada 2 bölüm olsun dedim. Bundan sonra düzenli gelicek ama hangi günler kesin bir bilgi veremem.
İyi günler...
*533*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Severus Snape
FanfictionSeverus Snape'in acı dolu hayatını bitirmeyi üstelenen bir genç kızın hikayesi bu. **** Ne ara yaşanmıştı bunlar. Ne ara onu görmeden bile o olduğunu tahmin edebilmişti. Onca gerçeğin arasında bildiği tek şey vardı ki. 'Aşk, ne yaş tanır ne de zam...