35. Last Night

1.7K 128 23
                                    


Arkama dönüp onlara baktığımda, ikisi de endişeli duruyorlardı.

Elimde ki zarf benim zamanımdan geliyordu. Zarfı hızla yırtıp açtığımda, yanlış giden bir şeyler olduğunu biliyordum.

Zarfın içindeki kağıdı açtığımda,
aklımda tek bir soru vardı.

Burada mı kalıcaktım yoksa gidicek miydim?

****

"Anlaşıldı mı?"

Zarfı açtığımda bunu William'ın gönderdiğini görmüştüm. Bana sadece bir günüm kaldığını söylemiş, o gece olacakları anlatmıştı.

Ben de olacakları aklımda hızla kurgularken, bir çözüm bulmaya çalışıyordum. En sonunda oldukça riskli ama tek yolun bu olduğunu düşünerek aklımdakileri kızlara anlatmıştım.

"Miranda... Merlin, bu imkansız. Resmen ölüme yürüyeceksin."

Hermione'nin dedikleri çok da umurumda değildi. Derin bir nefes alıp yanlarına oturduğumda ikisinin de gözlerinden korkuyu okuyabiliyordum. Onların aksine tok bir sesle, emin konuşmaya çalışıyordum.

"Tek yol bu. Aynı anda hepsini başarabilmemin tek yolu bu."

Ginny'nin gözlerinden yaşlar akmaya başladığında, az önce korkusuz ve tok çıkan ses tonumdan eser kalmamıştı.

"Yapma, lütfen." diyerek Ginny'e sarıldığımda, Hermione'de bana ikimizi birden koluyla sarmıştı.

Hermione bir hıçkırıkla ağlamaya başladığında, düşmemek için çabalayan gözyaşımı daha fazla tutamadım.

"Başka bir yol bulabiliriz. Eminim."

Hermione'ye bakıp kafamı olumsuz biçimde salladığımda, daha fazla kendimi tutamıyordum. Bir gözyaşım çeneme ulaşmadan bir başkası akıyordu.

"Sadece bir kaç saniye bile çok önemli. O yüzden sizden yardımınızı istiyorum." diyerek konuşmamı sonlandırdığımda, Ginny beklenmedik bir şekilde sarılmayı kesip bana döndü.

"Bana söz ver. Yaşayacaksın."

Başımı olumlu biçimde salladığımda, içimde oluşan sıkıntıyı defetmeye çalıştım.

Orada saatlerce birbirimize söz verip, ağladık.

Burada sadece aşkı değil, asla elde edemeyeceğim dostluklarda edinmiştim.

*****

İlerleyen saatlerde, yemek yemek için büyük salona gittiğimizde kimseye bir şey dememiştik.

Planımız yarın başlayacaktı. Bugün burada huzurla geçirdiğim son gün olucaktı belkide.

Yemekleri yerken etrafa bir göz attım.
Ron yemeğiyle cebelleşiyordu. Öyle bir hali vardı ki dudaklarımda tebbesüme engel olamadım.

Harry ise hemen önümde Neville konuşuyordu.

Ginny ise huzursuz gözlerle yemeğine bakıyor, tek lokma yemek bile yemiyordu. O anda dizime elini koyan Hermione'ye baktım, bana gülümsedi.

Bende gülümsedim. Konuşulacak bir şey yoktu artık. Çünkü biz onları gülüşlerimizle bile hallediyorduk.

Önüme yemeğe döndüğümde sabahtan beri düşünmeyi reddettiğim adama döndüm.

Masada önünde ki yemeğe biraz olsun dokunulmamış biçimde beni izliyordu. Ona bakınca, derin bir nefes aldığını burdan bile farketmiştim.

Gülümsedim. Acı dolu bir tebessüm değildi ama bu. Son gülüşlerini bile sayan bir kadının, kocaman sevgisini barındırıyordu.

Aynı şekilde tebessüm ettiğinde, o kadar mutlu olmuştum ki. Belkide kaybedeceğimi bilince daha çok gözüme batıyordu mutluluk.

Daha fazla kendimi yormak istemeyip gözlerimle ona dışarıyı işaret ettiğimde, zaten bir lokma almadığı masadan hızla kalkıp büyük salondan ayrıldı.

Ayağa kalkıp Hermione'ye döndüm. Kulağına eğildim.

"Ben gidiyorum, biliyorsun."

Hermione yukarı bakıp hızla güldüğünde, yüzünde ki fesatlılığı anlamamak için aptal olmak gerekirdi.

"Tamam, ben de Harry'lerle konuşurum. Sabaha gelirsin artık." dediğinde yanağından yavaşça itip, yemeğine dönmesini sağladığımda ben de hızla salondan ayrıldım.

*****

Dışarı çıktığımda hiç durmayıp onun odasına yöneldim.

Yavaşça yürürken onun çoktan vardığını biliyordum.

Her anı zihnime kazımak istiyordum. Her bir anı. O odaya giderken bile. Koridor zemininin desenini bile.

Kapıya vardığımda, tıklatmadan kapıyı açtım.

Ayakta beni bekliyordu.

"Miranda?"

Bir şey olduğunu biliyordu. Surat ifadesinden belliydi. Anlatacağımı düşünüyordu belki de. Ama aksine bu sefer hiç konuşmayacaktım. Bu sefer sadece susacaktım.

Hızla arkamı dönüp kapıya büyü yaptığımda, o da hiçbir şey sormadı.

Elimdeki asayı masaya bırakıp, yavaşça ona doğru gittim. Tam karşısına geçtiğim de kalbim çok hızlı atıyordu.

Ellerine bakıyordum. Az önce hızlı hareketler yapan ben, şimdi yanaklarıma kadar kızarmıştı. İki elini de tuttuğumda aklım durmuştu.

Ellerini tutarken yavaşça gözlerine baktığımda, konuşmayıp sadece beni bekliyordu. Ne yapacağımı görmek istiyordu belkide.

Daha fazla beklemeden ellerini bırakıp dudaklarına yapıştığımda, bunu bekliyormuşçasına yadırgamadan belime sarıldı.

Bana karşılık verdiğinde, ellerimi nereye koyacağımı bile bilmiyordum.

Nefes nefese ayrıldığımda, ellerimi yavaşça omzuna götürdüm. Bu yaptığımla yavaşça yaklaşıp dudaklarını dudaklarıma değdirdi. Nefessiz kalmak umrumda değildi. Beni öptüğünde boynuna sarıldım.

Ayrıldığımız da nefes nefese adını seslendim.

"Severus."

Bu bir şey söylemek için değildi. Sadece söylemek istemiştim. Belkide o olduğuna emin olmak istemiştim. Bilmiyordum. Bildiğim tek şey adını seslendiğim bu adama aşıktım.

*628*

Severus SnapeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin