'Aylar önce olduğu gibi bir girdabın içinde sürükleniyordum. Buraya geldiğim gibi geri dönüyordum.
Bir hayat için gelmiş,
Bir ölüm götürüyordu.'****
Çevremde ki uğultulu sesleri duymaya başladığımda, beynimi hatırlamak için zorladım. Ne olmuştu bana?
Kulağıma gelen sesler yakında değildi. Hatta oldukça uzaktan, anlaşılmayan bir şekilde geliyordu. Olduğum yer ise oldukça sessizdi.
Gözlerimi açmaya çalıştığımda kirpiklerimin üzerinde tonlarca yükü kaldırıyormuşçasına bir yorgunluk geldi.
Yine de pes etmeden gözlerimi açtığımda yüzüme doğrudan vuran güneşle, elimi hızla kaldırıp, gözlerime gölge olarak havada tuttum.
O sırada normal hale dönen elimi görmemle birlikte, zihnimde ki tüm anılar birer birer hucüm etti.
Dakikalar sonra, tüm anılarımı eksiksiz hatırladığımda son hatırladığımın kuleden düşerken, zamanda geleceğe dönmem di.
Ama zaman da gelirken nasıl olduda yaşamıştım, bilmiyordum.
Zamanın, bedenimin uğradığı tüm değişiklikleri yok ettiğini biliyordum ama bir laneti yok edecek kadar güçlü olduğunu bilmiyordum.
Sonra aklıma Severus geldi. Ne olmuştu? Onu orada bırakmıştım ama...
Hızla doğrulmaya çalıştığımda karnıma giren ağrıyla birlikte derin nefesler almaya başladım.
Ama sonrasında dayanılmayacak kadar ağrıdığında, ağzımdan kaçan acı bir haykırışa engel olmadım.
Yatakta ayaklarımı yere değdirmiş kalkmaya çalışırken, içeri tanıdık olduğum bir sima girdi.
Şaşırmış bir yüz ifadesiyle, kapının orada durmuş bana bakıyordu.
Ben tekrar kalkmaya çalıştığımda karnıma giren ağrıyla yerime geri oturunca, o da transtan çıkmış gibi hızla koşarak yanıma geldi.
Kolumu tutup beni yatağa yatırmaya çalıştığında onu engelledim.
"Hayır William, kalkmam gerekiyor. Hemen geri dönmeliyim. Bırak!"
"Miranda, sen... Sen henüz yeni uyandın. Bu halde hiçbir yere gidemezsin."
"Geri dönmeliyim dedim. Öldüğümü düşünüyor bile olabilir."
"En başta ben de öyle düşünmüştüm."
diyerek beni zorla yatağa yatırdığında ona tekrar karşı koyamadım. Bedenim büyük bir ağrı içindeydi. Sanki bir savaştan çıkmış gibi.Yatağa tekrar yattığımda açıklama istermişçesine gözlerimi ona diktim.
"Miranda, sakin olarak beni dinlersen hepimiz için en iyisi olur."
Başımı onaylarcasına salladım.
William, yatağın ucuna oturup elimi ellerinin arasına aldı.
"Miranda, buraya geldiğinde öldüğünü düşündük. Merlin aşkına, lanet yerken ne düşünüyordun!" diyerek sakinliğini kaybedip, sinirlendiğinde elimi çekmeye çalıştım ama izin vermedi.
"Ama bak yaşıyorum. Demek ki zamanın yardımcı olacağını düşündüğümde haklıymışım."
William elimi karnımın üzerine götürüp, tutmayı bıraktı. Beni tasvip etmiyormuşçasına baktığında, onu ikna etmeye çalıştım.
"Bak, biliyorum bedenim laneti yeni yediğinden dolayı kötü durumdayım. Ama eminim bu sadece bir kaç gün içerisinde geçecektir. Bu yüzden hemen şimdi geri dönersem, orada da dinlebilirim." diyerek gülümsedim.
Ama o benim aksime kaşlarını daha çok çattı. Sonra idrak etmemi zorlayacak sözler döküldü dudaklarından.
"Miranda, sen saatlerdir veya günlerdir yatmıyorsun. Sen, burada tam olarak 3,5 aydır uyuyorsun. Seni gördüğümüzde ölü gibiydin."
3, 5 ay mı? Ben 3, 5 aydır burada yatıyor muydum?
O zaman orada da aylar geçmiş olmalıydı.
Hatta belkide savaş olmuştu bile. Ve Severus..
Hızla ayağa kalkmaya çalıştığımda William omuzlarımdan tutup geri oturduğunda, bu sefer pes etmeden yataktan fırladığımda kolumdan tutup gitmeme izin vermedi.
"William, bırak! Gitmek zorundayım. Ona bir şey olmuş olabilir ve ben... Ben... Onu yalnız bıraktım." dediğimde gözyaşlarımın farkına ancak dudaklarıma ulaştığında farkedebilmiştim.
Ama zorla beni tutmaya devam ettiğinde, etrafta gözlerimle asamı aradım ama bulamadım.
En sonunda asasız bir biçimde ona büyü yapıp, geçmişe gitmek için her şeyi göze aldığımda, iki bileğimi de tek eliyle tutup beni sertçe yatağa heri oturttu.
Bağırarak kurtulmaya çalıştığımda o da aynı şekilde bağırarak bana gidemiyeceğimi söyledi.
"Miranda! Gidemezsin, anlıyor musun! Severus Snape çoktan öldü. Sen geldikten 2 ay sonra öldü."
Yalan söylüyordu. Gitmemem ve onun beni tekrar kendi görevlerinde kullanmak için yalan söylüyordu.
"Saç-ma-la-ma!" diyerek bastırarak söylediğimde devam ettim. "Severus kolayca ölmez. Yalan söylüyorsun! Her halükarda onu görmek istiyorum. Eğer böyle bir şey olduğsa bile, ki hiç inanmıyorum, kendi gözlerimle görmek istiyorum. Geri döneceğim ve sen bana engel olamazsın!"
Diyerek onu sessiz bir büyüyle geriye doğru fırlattığım da, hızla ayağa kalkıp, odaklanmaya çalıştım.
Geri dönmek için tam hazırdım ki, arkamdan sarılıp, gitmemi engelledi.
Beni tutarken gidemezdim. Biriyle temas etmemeliydim. Onu hızla iticekken,
"Miranda senin ölmene zaman engel olmadı. Bir laneti yenecek kadar yeterli değil gücü! "
Onu dinlemeyip dirseğimi karnına geçirecektim ki, durdum.
"Ölmene karnında ki 4 aylık bebek izin vermedi ve şimdi geri dönersen zamanın etkisi onu öldürür!"
*652* kelime.
Öhöm. Bir kaç saat önce attığım bölüm çok kısa diye tekrar size bir bölüm daha fışkırttım.
Değerimi bilin.
Hadi ben gittim.
Finalde görüşürüz. 😘
Bu arada sizce Miranda, bebeğine rağmen geri dönecek mi yoksa kalacak mı?
Son bir şey daha. Sadece ben mi bölüm başlığını okuyunca İngilizce dersinde ki bi bitmeyen 'Future Tense' dersi aklıma geliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Severus Snape
FanfictionSeverus Snape'in acı dolu hayatını bitirmeyi üstelenen bir genç kızın hikayesi bu. **** Ne ara yaşanmıştı bunlar. Ne ara onu görmeden bile o olduğunu tahmin edebilmişti. Onca gerçeğin arasında bildiği tek şey vardı ki. 'Aşk, ne yaş tanır ne de zam...