Lanet hızla kıza çarpıp gerisingeriye kulenin açık olan tarafından düşerken, araların da yalnızca Severus Snape farketti; sevdiği kızın gözlerini.
Tüm umutlarıyla, inadıyla ve yalanlarıyla kuleden aşağı düşen Dumbledore'un formundaki Miranda'ydı.
***
"Expeliarmus!"
Rüzgar bedenini havada tutmaya çalışıyor gibi onun etrafını sararken, aşağıda işaret bekleyen tüm arkadaşları bu olaya tanık oldu.
Zaman durmuş gibi herkes, ellerinde ki asalarla, dehşet içinde izledi.
Bedenin etrafında bir anda beliren beyaz bir ışık onu yere çarpmadan içine hapsetti. Yediği lanet ve onu içine çeken beyaz girdapla birlikte bir anda ortadan kayboldu.
Kaybolan beden, hala Dumbledore'un formundaydı ve herkes onun Hermione olduğunu düşünüyordu ama az sonra yanlarına gelen Hermione'yle birlikte yanıldıklarını gördüler .
Biraz sonra Harry kuleden aşağı indiğinde korkuyla Hermione'ye döndü . O anda, o da farketmişti düşenin Miranda olduğunu ama elinden hiçbir şey gelmedi . Tıpkı kuleden uzaklaşan ölümyiyenlere bir şey yapamadığı gibi.
***
Miranda'dan...
Bir rüzgar çerçeveledi bedenimi ve ruhumu. Sonrasında beyaz ışık beni öyle içine çekti ki ruhumun bedeninden ayrıldığını hissettim. Yediğim lanetin etkisiyle nefeslerim kesilirken , ruhumun büyük bir huzura kavuştuğunu hissettim.
Kalbim her atışıyla beni daha da sona yaklaştırıyordu. Belkide son kez kulaklarımda sevdiğim adamın sesi yankılandı. Anılarımdan mı geliyordu bu ses? Yoksa ... Yoksa ölüyordum da anılarım gözlerimin önünden mi geçiyordu.
Ağlıyordum; kalbimin canhıraşına, ruhumun çığlıklarına.
Biraz sonra her şey son buldu. Bedenimi hissetmiyordum artık. Az önce beni ölüme yakınlaştıran kalp atışlarım, şimdi duyulmuyordu.
'Tek çözüm ölümdü' diye fısıldadı vicdanım. Sonra devam etti, 'Hayatın son buldu artık.'
Biliyorum demek istedim. Ama ruhum bile duymadı beni.
En başından beri, ölmek için acı çektim. Şimdi ise sadece bunu bilmek yetmiyordu.
Yaşayabilir miyim diye düşünüyordum.
Ama ölmek için bu kadar acı çekmişken, şimdi neden kendimi kandırmaya çalışıyordum?
Hayır, zamanın bana verdiği tek şey ölümken, ben her şeyimi feda ediyordum. Etmeliydim de.
Aşkımı, hayatımı, sevdiklerimi, duygularımı ve hislerimi...
En başından beri bunun için vardım.
Şimdi ise hiçbir şey hissetmiyordum. Toprakta mıydım, yoksa bulutların üstünde çoktan ölmüş müydüm, bilmiyordum.
Sadece vicdanımla baş başa kalmıştım.
Onu duyuyor, onu işitiyordum.
Biraz sonra tekrar bir söz işittim.
'Her şeyi feda edebilir misin? Bir yaşamı, aşkı, adanmış yılları, belki de henüz olmamış bir hayatı. Hiç yaşamamış, görmemiş bir hayatı feda edebilir misin?'
Ne demekti bu? Yaşayamamış hayat?
'Kendi hayatınla birlikte, başka bir hayatı da feda edebilir misin?'
Zaten bir çok şeyden vazgeçmişken, başka bir hayatın anlamı var mıydı ki?
Vicdanım sanki cevabını bilir gibi ses etmedi.
Benim de kendimi kandırmanın anlamı yoktu. Feda edebileceğim şeyler arasında bu yoktu. Olmamalıydı.
Feda edemezdim.
Bir anda yüksek bir ses duydum.
Az önce atmayı bırakan kalbimin, atış sesleriydi bunlar.
Önce yavaş bir şekildeyken, sonra hızını arttırdı. Bedenimi tekrar hissederken kanımın hareket edişini dahi duyuyordum.
Kirpiklerimin birbirine olan temasındaki hışırtıyı dahi işitiyordum.
Sanki zaman kavramı varmış gibi uzun bir süre geçti.
Aylar önce olduğu gibi bir girdabın içinde sürükleniyordum. Buraya geldiğim gibi geri dönüyordum.
Bir hayat için gelmiş
Bir ölüm götürüyordu.*500*
Yalan söylemiyim 500 değil 468 kelime ama diğer bölümü de yarın atıcam, o yüzden no problem. Wkskjdejdk
Zaten bunları yazana kadar 500 kelime oldu aw. Neyse. Hadi öptüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Severus Snape
FanfictionSeverus Snape'in acı dolu hayatını bitirmeyi üstelenen bir genç kızın hikayesi bu. **** Ne ara yaşanmıştı bunlar. Ne ara onu görmeden bile o olduğunu tahmin edebilmişti. Onca gerçeğin arasında bildiği tek şey vardı ki. 'Aşk, ne yaş tanır ne de zam...