Ginny onunla aynı düşünce de değildi. "Ama sonuçta Dumbledore. Eğer farkederse bize göz açtırmayacaktır."
Ginny'nin dediğiyle ileride az önce bir şeyleri patlatmakla uğraşan Fred'in, pelerininin yanan bir kısmını söndürmeye çalışan Weasley'lere döndüm.
"Bunun için bir önlem almıştım ama şuan da o kadar emin değilim. Ölüm yiyenler değilse de onlar okulu patlatacaklar."
***
İlerleyen saatler oldukça durgun geçmişti. Dersler boyunca bu konudan bir daha söz etmemiş. Zamanı bekleyerek geçiriyorduk.
Şimdi ise herkes masalardaki yemeklere gömülmüştü.
Ben de dahil.
"Mira. Sana bir şey söyleyeceğim."
Hermione'nin tereddütlü sözleriyle düşüncelerimden sıyrıldım. Hemen sağımda oturuyordu.
"Evet?"
Hermione'nin ve masadaki diğer pek çok kişinin tek bir yere odaklandığını görmemle, baktıkları yere, profesörlerin masasına baktım.
"Sanırım senin söylediğin o şeyi, artık herkes biliyor."
Masada oturma düzenine aykırı bir şekilde profesör(!) Bell, eminim ben bile ondan iyi profesör olurum, Severus'un yanına geçmiş. Konuşuyorlardı.
Tabi, daha öğlen birlikte olduklarına dair çıkan bir söz söylenmişken bunun bir konuşma değil apaçık flört olarak görülmesine hiç bir engel yoktu.
Bell, adamın dibine düşerken, Severus yemekle ilgileniyor gibiydi.
Öğlenki dedikodulardan dolayı, konuşmaları bile diğer profesörlerin dikkatini çekmişti.
Hermione'ye cevap vermeden onları izlerken, Severus bana baktı. Bell ona hızlıca bir şeyler anlatıyordu, bu yüzden Severus'un bana baktığını bile anlamadı.
Ona sorgularcasına kaşlarımı çatıp Bell'i gösterdiğim de, tek kaşını hafifçe kaldırıp bir şey bilmiyormuş gibi davranıp, Bell'e dönüp cevap verdi.
"Hah- Küstah."
Onların konuşmalarını dakilarca izledim. Bir şey duymak şöyle dursun, ağızlarından ne dediklerini bile anlamıyordum.
"Mira! Dünyaya dön artık."
"Dünya mı?"
Ginny'nin dediğiyle ona dönerken, kendime geldim.
"Ne oldu? Bir şey mi oldu?" diyerek dikkatimi ona yönelttim.
"Hayır ama aklını başına topla. Yemeği bitirdikten sonra fazla vaktimiz kalmayacak."
"Evet... Evet, haklısın..."
Tekrar Severus'a döndüğümde ayağa kalkıp gittiğini gördüm. O gider gitmez peşinden Bell'de gitti.
Ne diye adamın peşini bırakmıyor, anlamıyorum ki.
"Ama önce bir işim var. Siz devam edin."
Masadan kalkıp, oradan ayrıldım.
Az sonra koridorun sonunda yürüyen Severus ve Bell'i gördüğümde peşlerinden gittim. Severus önde giderken, Bell hala ona bir şeyler anlatıyordu. Ama Severus onu dinlemiyor gibiydi.
Onların yanına oldukça yaklaşınca arkalarından seslendim.
"Profesör Snape."
Arkalarını döndüğünde adımlarımı yavaşlatıp, sesimi sakin tutarak, konuştum.
"Geçen gün verdiğiniz ödev hakkında birkaç şey soracaktım. Tabi eğer müsaitseniz?" diyip Profesör Bell'e dönerek gülümsedim. O da yapmacık bir şekilde gülerken, Severus ortamda ki samimiyetsizliğe, bir de soğukluk ekleyerek cevap verdi.
"Elbette Bayan Matthews, müsaitim. Beni takip edin."
İkimizde Severus'un cevabını dinlerken, sadece birbirimize bakıyorduk.
Elbetti ki aşık olduğum adamın beni onaylayacağından emindim. Severus'a dönüp başımı sallarken, sözlerimi söyledim.
"Benim ödevim kadar bile kıymetli olan bir işiniz olmamasına sevindim, profesör." diyerek Bell'e dönüp gülümsedim.
Dediklerimin hemen ardından Severus'a dönünce güldüğünü farkettim. Arkasını dönüp ilerlerken, onu takip etmeye başladım. Son kez arkamı dönüp Bell'e baktığımda sinirden buruşmuş yüzü, çirkefliğini ortaya çıkarmıştı.
Biraz sonra Severus koridorda adımlarını yavaşlatıp, yanına gelmemi beklediğinde gülerek yanına geçip kolundan tuttum. Etrafta kimse yoktu.
"Kıymetli demek?" diyerek bana sordu.
"Yoksa değil miyim?" dediğimde konuşmayarak odasına vardığımızda hızla içeri girdi. Peşinden girer girmez, omuzlarımdan tutup duvara yasladı. Güldüğümde onun da gülmesini beklemedim ama bana kaşlarını çatmış, düşünceli bir şekilde bakmasını beklemiyordum.
"Evet, benim için çok kıymetlisin. Hem de çok. Bu yüzden..."
Sustu, ben de cevap vermedim.
Aşık olduğum adam tarafından değerli olmak belki de hayatımda ki tüm şansımdı. Bunu tahmin etmeme rağmen, ondan duymak çok daha özel olmuştu benim için.
İkimizde sessizdik. Ortam da ki gerilimin neden olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Söyleceklerini beklerken tek bir milim dahi kımıldamadım.
Biraz sonra tek tek döküldü kelimeler ağzından.
"Mira, kalbimi sana edebiyen emanet etsem korur musun? Doğrum da evet, ama yanlışımda da yanımda olur musun?"
Sözleriyle şaşırmış bir şekilde ona bakarken, anlamaya çalışıyordum.
Beynim durmuşken, ona bir şeyler demek istiyordum ama sözcükler sadece ağzımda yuvarlanıyordu.Kalbini bana edebiyen emanet etmek mi? Tüm bu kelimeler sırayla onun ağzından, benim için mi dökülmüştü? Rüya değildi değil mi bu?
Yanlışında mı? Sen yanımda ol, ölümde de yanında olurum be adam.
Bunları tek tek ona da söylemek istedim ama yapamadım. Ona söylemek, haykırmak istedim ama sözcüklerin biri bile kalbimden çıkıp dudaklarıma ulaşamadı bile.
En sonunda dudaklarımı, dudaklarıyla birleştirdim.
Sonra hızla dudaklarımızı ayırıp kulağına fısıldadım.
"Daima senin yanında olacağım. Tam yanında olamasam da her zaman burada seni bekleyeceğim." diyerek elimi kalbine götürdüm.
Kalbinin üstündeki elimin, üzerine koydu elini.
Anlını, alnıma yasladı.
Düşündüm. Bir kaç gün önce kendimden eminken, bu akşam kendimi ölüme bırakabilecek miydim?
*700*
Finali yazmamak için direnen bir yazar...
Huzurlu bölümlere veda edip çetrefilli finale doğru geçiş yapacağız artık..
Happy end Or Unhappy end?
İngilizcem sadece bölüm başlıklarına yetiyor, çaktırmayın shhh.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Severus Snape
FanfictionSeverus Snape'in acı dolu hayatını bitirmeyi üstelenen bir genç kızın hikayesi bu. **** Ne ara yaşanmıştı bunlar. Ne ara onu görmeden bile o olduğunu tahmin edebilmişti. Onca gerçeğin arasında bildiği tek şey vardı ki. 'Aşk, ne yaş tanır ne de zam...